5 Temmuz 2008 Cumartesi

ÇİZGİ DİZİ KRİTİK: Avatar

Malumunuz, çocukluğu 80’lerde geçen bizler günümüz çizgi filmlerini öyle pek beğenmez, “Nerede bizim çocukluğumuzun çizgi filmleri” diye burun kıvırırız. Kendi adıma konuşmam gerekirse, benim şimdiki çizgi filmleri genelde çekici bulmayışımın temel sebebi, grafiklerin-çizimlerin şahane olmasına karşın konun yeterince derinlikli olmayışıdır. Madem derinlik, zenginlik ve konu arıyoruz; buyurun size Avatar.

Dört ana elementin adını almış ve bu dört elementi bükebilen (konuya hâkim olmayanlar için: hükmedebilen) dört ulus mutlu mesut yaşarken yüz yıl kadar evvel Ateş Kralı, diğer memleketlere savaş ilan eder. Bu savaşı durdurabilecek tek kişi ise her dört elemente de hükmedebilen Avatar’dır. Ancak o da gizemli bir şekilde ortadan kaybolduğu için savaş yüz yıl boyunca sürer. Derken Su Kabilesi’nden ağabey-kız kardeş olan Sokka ve Katara denizde avlanırlarken bir buz kütlesinin içinde donmuş vaziyette Avatar’ı bulurlar. Bir hava bükücü olan Avatar Aang’in diğer elementlerde de ustalaşması gerekmektedir. Ve elbette bundan sonra macera başlar. Bu maceralarda bu üç gencin temel ulaşım aracı Aang’in uçan bizonu Appa olacak, gençlerin yolu başka karakterlerle de kesişecektir. Elbette serinin bir de kötü karakteri var: Ateş Kralı’nın sürgündeki oğlu Prens Zuko. O da Avatar’ı yakalayıp ülkesine götürerek kaybettiği onurunu ve babasının takdirini kazanma peşindedir.
Küçük yeğenim sayesinde keşfettiğim bu çizgi seriye açıkçası kendimi bu kadar kaptıracağımı tahmin etmiyordum. “Bir bakalım neymiş” diye ilk bölümü izledikten sonra diğer bölümleri izlemekten alamadım kendimi. Uzak Doğu felsefesini ve efsanelerini temel alan bu seriye siz de bir şans tanıyın derim.

1 yorum:

Destoreyed dedi ki...

eevt kardesim avatar süper bi cizgi dizi ama ben onun full bölümünü bilmiyoruym nereden indirebilirim biliyomsuun bide filimi varmı bi haberdar edermsin rica etsem