24 Haziran 2010 Perşembe

FİLM KRİTİK: The Crazies (2010)

Küçük ve sakin bir Amerikan kasabasında, bir beyzbol maçı esnasında sahaya eli silahlı bir adamın girmesiyle şerifin duruma müdahale etmesi gerekir. Bunun ardından kasaba halkından bazıları tuhaf davranışlar sergilemeye başlar. Bu garip davranışlar kısa sürede saldırgan bir hale bürünür ve kasaba eski huzurlu halinden oldukça uzaklaşır.

Çok farklı bir konusu olmasa ve benzerlerinin kullandığı klişelere yer verse de beklentilerimin üstünde bir film olduğunu söylemeliyim. Hatta gayet güzel ve orijinal sahneleri olduğunu dahi söyleyebilirim. (Örn. Araba yıkama makinesi sahnesi) Ancak yer yer 28 Days Later’ı anımsatmıyor da değil. Her ne kadar George Romero’nun ilk dönem filmleri arasında yer alan orijinalini izlememiş olsam da bu filmi gayet başarılı buldum.

http://www.imdb.com/title/tt0455407/

DİZİ KRİTİK: Spartacus: Blood and Sand

Roma ordusunun yedek birliklerine katılan Trakyalı genç, düşman tarafından köyünün yağmalanacağı haberini alınca diğer yurttaşları gibi ordudan firar eder. Fakat daha sonra Romalı askerler tarafından yakalanır. Orduda isyan başlatmak ve firar etmek suçlarından ölüme mahkum edilir. Cezası, arenada gladyatörler tarafından infaz edilecektir. Ancak o, karşısına çıkan gladyatörleri alt edip hayatta kalmayı başarır. Kendisindeki cevheri fark eden bir gladyatör okulu sahibi onu himayesine alır. Böylece gladyatör olarak eğitilmeye başlar.

Sürükleyici, eğlencelik bir dizi. Ancak sadece o kadar. Fazla derinlikli bir şey beklemeyin. Dövüş sahnelerinde mantık ve fizik kuralları aramayın. Görselliği, dövüş sahnelerinde kullanılan ağır çekimler, kan sıçrama ve püskürme efektleri 300’ü hatırlatıyor. Benim gibi Roma dönemine ve gladyatörlere özel ilgisi olanlara kesinlikle tavsiye edilir.

http://www.imdb.com/title/tt1442449/

DİZİ KRİTİK: Supernatural

İki kardeş olan Sam ve Dean çocukluklarını, kendini karanlık varlıkları ve yaratıkları avlamaya adamış babalarının peşinde eyalet eyalet gezerek geçirmişlerdir. Küçük kardeş olan Sam, liseyi bitirmesinin ardından üniversite eğitimini bahane ederek istemediği bu hayattan uzaklaşır. Ancak bir gün ağabeyi Dan, babalarının kaybolduğu haberiyle çıkagelir. Babalarını aramasında yardımcı olmasını ister. Sam bu teklifi ilk başta reddetse de, sevgilisinin aynı yıllar önce annelerinin ölmesi gibi öldürüldüğüne şahit olunca kabul eder. Böylece iki kardeş kötü varlıkları avlamak için yollara düşerler.

Diziyi ısrarla tavsiye ettiğim bütün arkadaşlarıma söylediklerimi burada da aynen tekrarlayacağım: Dizinin ilk sezonunu, özellikle de ilk 14-15 bölümünü biraz sıkıcı ve dağınık bulabilirsiniz. Size tavsiyem hemen vazgeçmeyin ve devam edin. Dizinin her bir sezonu, bir öncekinden çok daha keyifli ve eğlenceli. Hikayesi, esprileri, diyalogları… Diziyi izlemeniz için bir sebep de fonda çalan müzikler: AC/DC’den tutun Black Sabbath’a, Motörhead’den Led Zeppelin’e, Judas Priest’ten Metallica’ya Rock ve Metal müzik tarihine mâl olmuş pek çok grubun şarkılarını, cuk oturdukları sahnelere eşlik ederken duymanız mümkün. Dizinin izlenmesi için bir diğer geçerli sebep ise Dean Winchester karakteri. Benim gözümde televizyon dünyasındaki gelmiş geçmiş en başarılı dizi karakterlerinden biri: Tarzı, esprileri, mimikleri, müzik zevkiyle gönüllere taht kuran bir karakter. Ve elbette bu diziyi izlemeye başlamak için sayılabilecek pek çok gerekçeden biri de Dean’ın babadan kalma arabası: ’67 model siyah Chevrolet Impala. Benim gibi otomobillere fazla merakı olmayan birinin bile ağzının sularını akıtacak bir güzellik.

Beşinci sezonu tamamlanmış olan bu diziyi bir kez daha ısrarla herkese ama herkese tavsiye ediyorum.

http://www.imdb.com/title/tt0460681/

KİTAP KRİTİK: Timothy Archer – Philip K. Dick

Episkopalyan Kilisesi başpiskoposu Timothy Archer’ın ölümünden önceki günleri ve ölümüne doğru adım adım ilerleyişi gelini Angel’ın ağzından anlatılıyor. Olayların içinde eşi Jeff ve arkadaşı Kirsten de yer almaktadır.

Philip K. Dick’in okuduğum en sıkıcı ve en gereksiz romanı. Tamam, bilim kurgu romanları ve hikayeleriyle ün kazanmış bir yazar her zaman bilim kurgu yazmak zorunda değil elbet. Ancak yayınevinin bu kitabı ‘bilim kurgu serisi’ dahilinde basmasının hiçbir makul açıklaması olamaz. Tebrikler AltıKırkBeş, bir kez daha kendinden bekleneni yaptın!