24 Ağustos 2008 Pazar

FİLM KRİTİK: Hancock (2008)

Hancock, yalnız, sorumluluk sahibi olmayan, kendini alkole vermiş, etrafı kırıp döken, insanların kendisi hakkındaki düşüncelerini umursamayan bir süper kahramandır. Günün birinde yolları halkla ilişkiler uzmanı Ray ile kesişir. Ray onun imajını düzeltip halkın sevgisini kazanmasına yardımcı olmaya çalışacaktır.
Konu her ne kadar orijinal olsa da film son derece basit olmuş. Çok daha eğlenceli ve orijinal bir film çıkarılabilirdi bu öyküden. Özellikle filmin ikinci yarısında görülen dramatik, romantik sahneler, filmin vasatlık dozunu arttırıyor.
http://www.imdb.com/title/tt0448157/

23 Ağustos 2008 Cumartesi

FİLM KRİTİK: White Noise (2005)

Başarılı bir mimar olan Jonathan Rivers, bir kaza sonucu eşini kaybeder. Ancak karısı ölümünden sonra bir takım yollarla ona ulaşmaya çalışır. Bunun üzerine Rivers, bu işte uzman birinin de yardımıyla, ölmüş karısının sesini ve görüntüsünü elektronik olarak kaydetmeye çalışmaya başlar. Fakat duyacakları ve görecekleri sadece karısıyla ilgili değildir.
Ne şahane ne de sıkıcı diyemeyeceğim, orta karar bir korku filmi. İzleyecek daha iyi bir korku filmi bulunamadığında izlenebilir.

20 Ağustos 2008 Çarşamba

FİLM KRİTİK: Session 9 (2001)

Uzun zaman önce terk edilmiş olan bir akıl hastanesinin, belediye binası olarak kullanılmasına karar alınınca, binadaki asbestin temizlenmesi bu işlerle ilgilenen bir ekibe verilir. Ekibin bu temizlik işini bitirebilmek için bir haftası vardır. Günler geçtikçe tekinsiz bir atmosfer oluşmaya başlar.
Her ne kadar klişelere fazla bulaşmasa da olacak olaylar hakkında tahmin yürütebildiğimiz bir film. Olay akışının çok yavaş olması sıkıcı oluyor.
http://www.imdb.com/title/tt0261983/

19 Ağustos 2008 Salı

FİLM KRİTİK: Fearmakers (2008)

Amerika’da yaşayan bir kadının Almanya’da yaşayan kız kardeşi öldürülür. Kadın, cinayeti araştırmak için Almanya’ya gider. Orada kendisine yardımcı olmak üzere paranormal vakaları araştıran iki kardeş katılır.
Bugüne dek rastladığım en kötü filmler listesine rahatlıkla girebilecek bir film. Oyunculuk kötü, konu kötü, yönetmen kötü, diyaloglar kötü, kamera bile kötü kullanılmış. Profesyonel bir filmden ziyade, bir öğrencinin okul bitirme ödevi gibi görünüyor insana. Sonuna dek izleyebilmek için mazoşist bir yönünüz olması gerek. Zira ben 15 dakika dayanabildim.
http://www.imdb.com/title/tt1014798/

FİLM KRİTİK: Die Welle (2008)

Bir lise öğretmeni, bir eğitim projesi kapsamında öğrencilerine Otokrasi hakkında ders verecektir. Dersi sıradan ve sıkıcı bir şekilde işlemek yerine, uygulamalı olarak gerçekleştirmeye karar verir ve ‘Dalga’ adını verdikleri bir oluşum başlatırlar. İlk başta her şey çok güzel gitse de zamanla iş çığırından çıkmaya başlar.
‘Bir grubun parçası olma’, ‘bir oluşuma ait olma’, ‘kitle psikolojisi’ gibi konuların üzerine giden, insanın tekken yapmayacağı bir takım şeyleri grup içerisinde gerçekleştirebileceğini gösteren, gayet başarılı bir film. Yine insan psikolojisiyle ilgili bir başka konuyu işleyen Das Experiment’ı da bu filmi beğenenlere tavsiye edebilirim.
http://www.imdb.com/title/tt1063669/

FİLM KRİTİK: A Bronx Tale (1993)

Calogero, 1960’larda İtalyan Mahallesi’nde yaşayan küçük bir çocuktur. Mahalledeki barın sahibi, mafya babası Sonny’e hayranlık duymaktadır. Günün birinde yaptığı bir iyilik sayesinde Sony küçük çocuğa müteşekkir kalır ve yıllar geçtikçe aralarında bir tür baba-oğul ilişkisi gelişir.
“Robert DeNiro’nun seyretmediğimiz ne filmleri varmış” diye bakınırken rastladığım bir film. Usta aktör bu filmin aynı zamanda yönetmeni. Ancak film biraz yavan olmuş. Henüz izlemediyseniz benzer bir konuyu işleyen Goodfellas’ı öneririm bu film yerine.
http://www.imdb.com/title/tt0106489/

18 Ağustos 2008 Pazartesi

DİZİ KRİTİK: Taken

II. Dünya Savaşı sırasında başlayıp, yaklaşık elli yıla yayılan, dört nesli kapsayan, üç aile etrafında dönen, 10 bölümlük, uzaylılar tarafından kaçırılma konulu bir mini seri. Dizinin yapımcısı Spielberg ve bu dizi de kendisinin E.T. ve Close Encounters of the Third Kind gibi dünya dışı yaşam içerikli filmlerini anımsatıyor. Bölüm başı bir buçuk saate yaklaşan bir süresi olsa da “kaçırılma” konulu yapımlara ilgili duyuyorsanız rahatlıkla izleyebilirsiniz.
http://www.imdb.com/title/tt0289830/

13 Ağustos 2008 Çarşamba

DİZİ KRİTİK: Life on Mars

Polis dedektifi Sam Tyler, bir cinayet zanlısının peşindeyken kendisine bir otomobil çarpar ve gözlerini açtığında kendisini 1973 yılında buluverir. Bu yeni hayatında da yine bir polis dedektifidir ancak hem farklı bir zamana hem de farklı soruşturma yöntemlerine alışması gerekecektir. Gerçekten zamanda geriye mi gittiğine yoksa geçirdiği kazanın etkisiyle komada mı olduğuna bir türlü emin olamaz.
Görüyoruz ki İngilizler de ilginç fikirlere sahip diziler çekmekteler son zamanlarda. Sıkmadan kendini izleten bu polisiye dizinin bir diğer güzel yanı da 70’lerin Rock parçalarının çalınıyor olması.
2 sezon (8’er bölüm)
http://www.imdb.com/title/tt0478942/

11 Ağustos 2008 Pazartesi

FİLM KRİTİK: The Messengers (2007)

Dört kişilik bir aile, yeni bir başlangıç yapmak için bir çiftlik evi ve tarıma uygun arazi satın alırlar. Evin küçük çocuğunun, hiçbir şeyin olmadığı yerlere dikkatle bakması ve gülmesi ilk başta kimseye tuhaf gelmese de, evin büyük kızı evde bir takım garipliklerin vuku bulduğunu fark eder.
The Eye isimli filmleriyle tanıdığımız Pang Kardeşler’in Hollywood’da çektikleri bu film, Uzak Doğu filmlerinde bile görmekten sıkıldığımız gri renkli Ju-On hortlaklarını, bir Amerikan filmine taşımaktan öte bir işlev görememiş. Kokutmak bir yana, kimi yerde sıkıntı verici olduğunu bile söyleyebilirim. Sonuç şu ki artık Uzak Doğu korku klişelerinden de sıkıldık.
http://www.imdb.com/title/tt0425430/

BELGESEL KRİTİK: Zeitgeist (2007)

Hıristiyanlığın Mısır dini ve diğer pagan inançlarındaki kökeni, 11 Eylül saldırılarının ardındaki gerçekler, Amerikan Merkez Bankası’nın kuruluşu ve amaçları üzerine; bilmediğimiz ya da derinlemesine bilgi sahibi olmadığımız bir takım gerçekleri ortaya koyan bir belgesel.
Sevgi, barış, kardeşlik, vs gibi mesajlar vermeye çalışmasa daha çok hoşuma giderdi ama yine de ibret verici bir çalışma olmuş. Beğenirseniz yine 11 Eylül’le ilgili komplo teorilerini işleyen Loose Change isimli belgeseli ve söz konusu olaydan iki yıl önce çekilen “halkı uyutmak için bir savaş nasıl uydurulur” konusunu işleyen Wag the Dog adlı filmi tavsiye ederim.
http://www.imdb.com/title/tt1166827/

9 Ağustos 2008 Cumartesi

FİLM KRİTİK: Felon (2008)

Eşi ve oğluyla yaşadığı eve bir gece vakti giren hırsızı kaçarken öldüren Wade Porter, ikinci dereceden cinayetten mahkum olur. Porter’ın tek istediği, mahkumiyet süresini sorunsuzca doldurup, bir an önce sevdiği kadına ve oğluna kavuşmaktır. Ancak hapishane ortamı sandığı gibi değildir ve adımını attığı anda belaya bulaşır.
Hiçbir beklentim olmadan izlediğimi ve oldukça beğendiğimi belirtmek isterim. (Bu arada Val Kimler fena halde kilo almış.) Hapishane dramalarından hoşlanıyorsanız seveceğinizi düşünüyorum.
http://www.imdb.com/title/tt1117385/

7 Ağustos 2008 Perşembe

FİLM KRİTİK: Lantana (2001)

İlişkiler, evlilik, iletişimsizlik, aldatmak ve benzeri temalar üzerine; çok karakterli, birbiriyle kesişen ve birbirini etkileyen hayatların anlatıldığı bir film. Durağan yapıda, olaylardan ziyade karakterler ve onların ruh halleri üzerine odaklanıyor. Magnolia ve Amores Perros gibi iç içe geçen olayların anlatıldığı filmlerden hoşlanıyorsanız.
http://www.imdb.com/title/tt0259393/

6 Ağustos 2008 Çarşamba

FİLM KRİTİK: Wanted (2008)

Wesley bir şirkette muhasebecilik yapan, ezik, sinik, sevgilisi tarafından aldatılan, patronu tarafından aşağılanan bir gençtir. Günün birinde peşine bir katil düşer, ayrıca kendisini o katilden korumaya çalışan bir de kadın vardır. Wesley için bundan böyle hayat 180 derece değişecek, kendisinden bambaşka birisi ortaya çıkacaktır.
Görsel olarak muhteşem, öykü olarak zayıf. Mutlaka izlemek gerek, ancak tekrar izlenir bir film değil.
- Dikkat! Buradan sonra yazıda yer alanlar ‘spoiler’ niteliği taşımaktadır. Filmi izlemeden okumayınız. -
Bu filmin yönetmeni Timur Bekmambetov’u memleketi Rusya’da çektiği Nightwatch ve Daywatch isimli filmlerle tanımıştık. Özellikle Nightwatch “Rusya’nın Matrix’e cevabı” şeklinde lanse edilmişti. (Bu arada şunu da belirtmek isterim ki her iki filmi de beğenmemiş, fantastikliğin ölçüsünü tutturamamış bulmuştum.) Sanırım Bekmambetov’da bir Matrix takıntısı, hatta kompleksi var gerçekten de. Zira Wanted’ın pek çok unsurunu rahatlıkla Matrix’tekilerle örtüştürebiliriz. Mesela karakterler: Wesley karakteri Neo, Angelina Jolie Trinity, Morgan Freeman ise Morpheus olabilir pekala. Wesley’nin yapmakta zorlandığı falsolu atış ise Neo’nun çatıdan çatıya atlamasına benzetilebilir. Bunların dışında bazı silahlı çatışma sahneleri de Equilibrium’u anımsatmıyor değil. Ayrıca Wesley’nin şirkette çizdiği karakter, Fight Club’daki Edward Norton’ı fazlasıyla hatırlatıyor. Filmin tamamı ‘bir şeylere benziyor’ değil elbet, orijinal fikirleri de var. Görselliği mükemmel, son derece etkileyici, vurucu sahnelere sahip ama hepsi o kadar. Hikaye olarak yeterince doyurucu değil. Özellikle ‘dokuma tezgahı’ ve oradan gelen emirler konusu, bir filmde bugüne dek rastladığım en saçma unsurlardan birisi.
http://www.imdb.com/title/tt0493464/

4 Ağustos 2008 Pazartesi

FİLM KRİTİK: Headless Horseman (2007)

Arkadaşlarının verdiği Cadılar Bayramı partisine katılmak üzere minibüsle yola koyulan bir grup genç, şehirler arası yolda kestirmeden gidip vakit kazanmak isteyerek tali bir yola saparlar. Bu yol onları tuhaf ve ürkütücü insanların yaşadığı Wormwood Kasabası’na götürecektir. Bu kasabada Başsız Süvari efsanesinin doğrusunu yaşayarak öğreneceklerdir.
Hikaye kötü, oyunculuk kötü, korku filmi klişeleri bolca; sonuçta gayet kötü ve sıkıcı bir film. Hiçbir sebeple izlenmesini tavsiye etmem. Eğer hala izlemiş değilseniz, aynı efsaneyi konu alan Sleepy Hollow’u izleyin. Hatta izlemişseniz bile, bu filme harcayacağınız zamanda tekrar seyredin.

3 Ağustos 2008 Pazar

FİLM KRİTİK: Starship Troopers 3 – Marauder (2008)

İlk filmdeki olayların üzerinden sekiz sene geçmiş, Johnny Rico albaylığa terfi etmiş, insanlığın en büyük düşmanı böceklere karşı savaşmayı sürdürmektedir. Üstelik ortaya çıkan yeni ve daha tehlikeli böcek türleri de vardır. Albay Rico’nun komuta ettiği üsse, savaşın sembolü haline gelen Mareşal’e refakat etmekte olan iki eski subay arkadaşı da gelir. Mareşal’in ziyareti sırasında böcekler, üssü koruyan elektrikli bariyerleri aşarak bir katliama sebep olurlar.
Elbette ilk film kadar başarılı bir yapım beklemiyordum. Ancak filmin başındaki haber görüntülerini izlediğimde beklediğimden daha iyi bir filmle karşılaşabileceğimi düşündüm ama yanılmışım. Film maalesef son derece kötü bir hikayeye sahip. İlk filmin hatırına bile zor izleniyor.
http://www.imdb.com/title/tt0844760/

2 Ağustos 2008 Cumartesi

ALBÜM KRİTİK: Sigh - Hangman's Hymn (2007)

Sigh oldukça enteresan bir grup; Japon bir Black Metal grubu. Eski albümlerini dinlemiş olsam da bu albümlerine dikkatimi okuduğum bir yorum çekti: Slayer, King Diamond, Mayhem ve Cradle of Filth’in bir karışımı. Böyle ilginç bir yorum üzerine albümü dinlememek olmazdı. Gerçekten de elemanlar adı geçen grupların bir miksini yapmayı başarmışlar. Ağırlıklı olarak Cradle of Filth ve King Diamond havası hissediliyor. CoF’in klavyeli-orkestral sound’u üzerine Slayer’ın Thrash riff’lerini ekleyin, scream vokale yer yer King Diamond vokalleri ve efektleri katın, davullar da Mayhem’in davullar gibi devamlı takır takır çalsın: İşte size Hangman’s Hymn adlı albüm. Şaka maka adamlar 1990’dan beri müzik yapıyorlar. Çaldıkları müziği çok iyi bilen, yetenekli müzisyenler olduklarını anlamak için albümü dinlemek yeter. Zira adı sayılan grupların sound’larını mikslemeye çalışma sonucunda ortaya komik bir sonuç da çıkabilirdi. Adamlar gerçekten de zoru başararak ortaya ilginç bir albüm çıkarmışlar. Kesinlikle dinlenmesi gereken, orijinal bir sound’a sahip bir albüm.

1 Ağustos 2008 Cuma

FİLM KRİTİK: Sun Taam (Mad Detective) (2007)

Dedektif Bun, sıra dışı yöntemleri olan ve insanların alt benliklerini görebildiğini iddia eden bir polis dedektifidir. Tuhaflıklarının ayyuka çıkması nedeniyle polis teşkilatından atılır. Seneler sonra genç bir cinayet masası dedektifi, çözemediği bir cinayet davasında yardım etmesi için kendisine başvurur. Bir polis memuru ormanda kaybolmuştur ve silahı soygunlarda kullanılmaktadır. Bun, bu olayda da araştırmayı kendine has tuhaf yöntemleriyle yapacaktır.
Konu her ne kadar enteresan gibi görünse de olay akışı son derece durağan ve sıkıcı.
http://www.imdb.com/title/tt0969269/