23 Mayıs 2010 Pazar

FİLM KRİTİK: Män Som Hatar Kvinnor (The Girl with the Dragon Tattoo) (2009)

Gazeteci Mikael Blomkvist, zengin ve ünlü bir iş adamı hakkında yazdığı asılsız yazılar sebebiyle yargılanır ve suçlu bulunur. Hapis cezasına henüz altı ay vardır ve bu esnada başka bir zengin iş adamı kendisine bir iş teklifinde bulunur. Kırk yıl önce ortadan kaybolan yeğeninin bir cinayete kurban gittiğini düşünmektedir ve bunu aydınlatmasını ister. Mikael da bu teklifi kabul eder. Aynı zamanda gazeteci hakkında bilgi toplayan genç bir hacker kız da olaylara uzaktan da olsa dahil olur.

Gayet güzel bir polisiye film olduğunu söyleyebilirim. Çok orijinal değilse bile güzel bir hikayesi var. Filmin bir de Hollywood uyarlamasının çekileceğine dair söylentiler var. İyi bir polisiye-gerilim izlemek isteyenlerin bir göz atmasını öneririm.

http://www.imdb.com/title/tt1132620/

FİLM KRİTİK: Solomon Kane (2009)

Acımasız bir asker olan Solomon Kane, günün birinde ruhunun lanetlendiğini ve cehenneme gideceğini öğrenir. Bunun üzerine savaşlardan elini eteğini çeker, bir daha insan öldürmemeye yemin ederek tövbekâr olur ve bir manastıra kapanır. Ancak bir süre sonra başrahip artık manastırı terk etmesi gerektiğini söyler. Yeninden yollara düşen Kane ettiği yemini tutmaya kararlıdır.

Solomon Kane; Conan, Red Sonja, Kull gibi Robert E. Howard’ın yarattığı bir karakter. Diğerleri gibi üstadın hikayeleri temel alınarak o da çizgi romana dönüştürülmüştür. Ülkemizde fazla tanınmayan bu karakterin ötekilerden farkı, maceralarının diğerleri gibi bilinmeyen eski çağlarda değil, Orta Çağ’da geçiyor olmasıdır. Diğer üç karakter arasında en sağlamı Conan olsa bile, şahsi fikrim Solomon Kane’in ondan bile karizmatik bir tipleme olduğu yönünde.

Film maalesef tam da beklediğim gibi vasat bir yapımdı. Hikaye güzel başlıyor ancak aynı sürükleyicilikte devam edemiyor ve yer yer sarkmaya başlıyor. Kostümler, dekorlar, oyunculuk gayet güzel olsa da senaryo ve yönetmenlik yerlerde sürünüyor. Muhtemelen devamı da çekilecek bu filmi sadece türe meraklı olanlara ve çizgi romanını sevenlere öneririm.

http://www.imdb.com/title/tt0970452/

21 Mayıs 2010 Cuma

FİLM KRİTİK: Valhalla Rising (2009)

Bir Viking şefi tarafından dövüşlere sokulan bir köle, günün birinde kendisini tutsak edenleri öldürerek kaçmayı başarır. Bir gözü olmadığı için Tek Göz olarak anılan ve hiç konuşmayan bu adam yanına, öldürdüğü adamların ayak işlerini yapan küçük çocuğu da alarak yola koyulur. Yolda Haçlı Seferi’ne katılmak için Kudüs’e gitmekte olan bir grup Hıristiyan savaşçıyla karşılaşır. Savaşta kendilerine katılması için Tek Göz’ü de aralarına katılmaya davet ederler.

Filmi izlemeye başlarken bol dövüşlü, bol kanlı, B sınıfı bir film izleyeceğimi düşünüyordum. Tam tersine, olabildiğince ağır tempolu, çok az sayıda diyalog içeren, hatta yer yer “saykodelik” tatta bir film çıktı karşıma. Açıkçası benim gibi İskandinav kültürüne, mitolojisine özel ilgisi olan biri için bu film tam bir hayal kırıklığı oldu. (Hatta pek sevdiğim birinin kendine has ifadesini ödünç alacak olursam, film tam bir ‘iptal’di.) Yer yer Aguirre: The Wrath of God’ı anımsattı. Ancak ağır temposu ve ne olduğu belli olmayan hikayesiyle izlenmeyi güçleştiriyor. Filmin tek olumlu yönü mükemmel derecedeki görüntü yönetmenliği.

http://www.imdb.com/title/tt0862467/

FİLM KRİTİK: Legion (2010)

Çöl ortasındaki bir yol üstü lokantasında kimisi bir şeyler atıştırmak, kimisi arabası bozulduğu için duran insanlar, televizyon yayını ve telefon hatlarının kesilmesi üzerine bir terslik olduğunu düşünmeye başlarlar. Uzaktan yaklaşmakta olan devasa, karanlık bulut durumu daha da tuhaf kılmaktadır.

Filmin çok orijinal bir hikayesi olmadığını kabul etmek lazım: İnsanlığı kurtaracak çocuk, onu yok etmeye çalışan güçler ve onu korumaya çalışanlar. Biraz Terminator, biraz Tremors, biraz Gabriel, biraz da The Seventh Sign. Hepsinden birer parça bulmak mümkün. İşin tuhafı filmi tahmin ettiğim ölçüde sıkıcı bulmadım. Her ne kadar olacaklar kolaylıkla tahmin edilebiliyor olsa da film sıkılmadan izlenebiliyor. Sadece izleyecek daha iyi bir şeyler bulamayanlara önerilir.

http://www.imdb.com/title/tt1038686/

DİZİ KRİTİK: Riget (1994 – 1997)

Her ne kadar bu kült diziyi daha evvel izlemiş olsam da tekrar izleyip hakkında birkaç satır yazmak istiyordum. Tekrar izlemeye fırsat bulamasam da geçen gün tesadüfen divxplanet.com’daki dizinin altyazı sayfasında, altyazıyı çevirdikten sonra forumda yazmış olduğum yazının yayınlanmış olduğunu fark ettim. “Krallık” isimli bir hastanede geçen doğaüstü bir takım olayların anlatıldığı bu diziyle ilgili bu yazımı aşağıya aynen aktarıyorum:

Kingdom gerçekten de 'kült' tanımını hakeden bir yapım. Gerek karakterleri, gerek konusu, gerek olay örgüsü, gerekse mizah anlayışı bakımından bu tanımı hakediyor.

Efsaneye göre yönetmen Lars von Trier'i arkadaşları "Oğlum, sen entel dantel adamsın. Sıradan halkın seyredeceği bir şey çekemezsin." diyerek gaza getirirler. Yönetmenimiz de soluğu Danimarka televizyonunda alır. Kanalla 15 bölümlük bir dizi anlaşması yapar. Dizinin yayına başlamasıyla birlikte arkadaşlarını da haksız çıkarmış olur. Zira tüm halk televizyonları başına kilitlenir. 1994'te çektiği 4 bölümün ardından 1997'de de 4 bölüm çeker. Etki yine aynıdır. Ancak dizinin tamamlanması için çekilmesi gereken 5 bölüm hiçbir zaman çekilemez. Çünkü Stig Helmer karakterini oynayan oyuncu ölmüştür.

Peki madem ki bu dizi bu denli görkemli bir yapım, yönetmen dijital efektlerden ve bilgisayar teknolojisinin nimetlerinden yararlanarak bu adamı sanal olarak canlandıramaz mı? Başka bir yönetmen olsaydı belki diyebilirdik ancak söz konusu kişi Dogma 95 akımının öncüsü olan Lars von Trier olduğunda imkansız demek bile yetersiz kalır.

Bu durumda yapabileceğimiz tek şey var olan 8 bölümü seyretmek ve çekilmeyen 5 bölüm için üzülmek.

Umarım siz de en az benim aldığım kadar keyif alır ve eğlenirsiniz.

İyi seyirler...
http://www.imdb.com/title/tt0108906/
http://www.imdb.com/title/tt0127392/

11 Mayıs 2010 Salı

FİLM KRİTİK: Celda 211 (2009)

Genç gardiyan Juan Oliver yeni atandığı hapishaneye, ortamı tanımak ve işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenmek için bir gün önceden gider. Ancak beklenmedik bazı gelişmeler sonucunda kendisini bir isyanın ortasında bulur. Gardiyan olduğunu öğrendikleri takdirde öldürüleceğini bildiği için yeni gelen bir mahkum gibi davranarak mahkumların arasına karışmaya çalışır.

Fikir gayet güzel, hikaye oldukça iyi, film de son derece başarılı. Bilindik, klasik hapishane filmlerinden farklı. Hikayeyi mahkumların gözünden anlatmakla kalmıyor, bunu son derece orijinal bir biçimde gerçekleştiriyor. İyi bir film izlemek isteyenelere ve hapishanede geçen filmlere özel ilgisi olanlara önerilir.

http://www.imdb.com/title/tt1242422/

FİLM KRİTİK: Dread (2009)

Birkaç üniversite öğrencisi, bir okul projesi olarak, projeye katılacak denekelerin, bilinçaltlarındaki en derin korkularını ortaya çıkarmaya kalkışırlar. İstediği sonucu alamadığını düşünen projenin başındaki genç denek olarak kendilerini kullanmalarını önerir.

Bir noktadan sonra işler çığrından çıkmaya başlar.

Bir başka vasat Clive Barker uyarlaması daha. Hikaye orijinal ve ilgi çekici dursa da yeterince başarılı olarak işlenememiş. Genel olarak sıkıcı buldum.

http://www.imdb.com/title/tt1331307/