30 Aralık 2008 Salı

ANİMASYON KRİTİK: Peur(s) du Noir (2007)

Birbiriyle bağlantısı olmayan birkaç ‘tuhaf’ hikayenin anlatıldığı, siyah beyaz bir Fransız animasyonu. İsminin vaat ettiği gibi [Fear(s) of the Dark] karanlık korkusuyla çok da alakalı öyküler yok. Ne beklediğimden pek emin olmasam da doğrusu çok daha enteresan ve ürkütücü bir şeyler bekliyordum. Ancak beklentimin son derece uzağında ve hiç hoşlanmadığım bir yapım çıktı karşıma.
http://www.imdb.com/title/tt0792986/

29 Aralık 2008 Pazartesi

DİZİ KRİTİK: Ashes to Ashes

Psikoloji eğitimi almış ve rehin alma vakalarında arabuluculuk yapan bir polis olan Alex Drake, yine bir rehin alma olayına dahil olur ve rehinenin yerini alır. Suçlu kendisini tanıyor gibidir ve kendisini öldürmek için ateş ettiğinde kendinden geçer. Gözlerini açtığında kendisini 1980’lerin İngiltere’sinde bulur. Yine polis dedektifidir ve hem karşılaştığı davaları çözmek hem de ait olduğu zamana ve kızına dönmenin bir yolunu bulmaya çalışmak zorundadır.
Life on Mars’ın beklenmedik başarısı üzerine bu şekilde bir benzeri çekilmeye karar verilmiş anlaşılan. Her ne kadar Polis Şefi Gene Hunt ve polis kadrosu yerli yerinde olsa da, Life on Mars’ın hatunlu ve 80’lerde geçen bu versiyonu aynı tadı vermiyor maalesef. Hem eğlence dozu, hem merak unsuru, hem işleyiş-akış, hem baş karakter, hem de çalan müzikler açısından; iki diziyi kıyasladığımızda Life on Mars’ı tek geçerim.
1 sezon (8 bölüm)

28 Aralık 2008 Pazar

FİLM KRİTİK: Admiral (2008)

I. Dünya Savaşı dönemi Rusyası’ndayız. Amiral Kolchak savaş esnasında soğukkanlılığı sayesinde son derece büyük başarılar kazanan bir subaydır. Ancak bir taraftan da emri altındaki subaylardan birinin karısına yakınlık duymaktadır. Tüm bu duruma ek olarak Bolşevik Devrimi patlak verir. Çarlık Rusyası’na ait tüm subaylar tasfiye edilmeye başlanır.
Gayet güzel, gayet başarılı bir film olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Rusya’nın bu dönemine merakı olanların ilgisini çekebilecek bir film. Filmin ilginç yanı, devrimi diğer taraftan ele alan nadir –belki de tek- filmlerden olması. Bir diğer ilgi çekici yönü de Amrial rolünde Night Watch ve Day Watch filmlerinde başrolde izlediğimiz Konstantin Khabenskiy’in olması.
http://www.imdb.com/title/tt1101026/

FİLM KRİTİK: Alien Raiders (2008)

Akşam kapanma saatine yakın, bir market silahlı ve maskeli kişilerce ele geçirilir; çalışanlar ve müşteriler rehin alınır. Kısa sürede olay yerine polis intikal eder. Ancak ortada bir tuhaflık vardır: Silahlı kişiler ne marketteki paraları almakta ne de polisten bir talepte bulunmaktadırlar.
Düşük bütçesine ve berbat ismine rağmen, beklentimin üzerinde bir film çıktı. Her ne kadar ilk bakışta “markette geçen The Thing” gibi görülse de kendini izleten, hoş bir film. Ancak daha yüksek bütçeyle ve daha uğraşılmış bir senaryoyla ortaya çok daha iyi bir film çıkabilirmiş.
ttp://www.imdb.com/title/tt0996979/

FİLM KRİTİK: Solstice (2008)

İkiz kız kardeşi yakın zamanda intihar eden lise son sınıf öğrencisi Megan, ailesi tarafından bir süre olaylardan uzak kalıp kendisini toparlaması için birkaç arkadaşıyla birlikte, şehir dışındaki yazlık evlerine gönderilir. Ancak Megan eve ayak bastığı andan itibaren tuhaf şeyler görmeye, duymaya ve hissetmeye başlar.
Konusunu okuduktan sonra filmle ilgili olarak çok da bir beklentim yoktu. Filme şans tanımamın asıl sebebi yönetmeninin, The Blair Witch Project’e imza atan gençlerden biri olması sebebiyle, çok küçük bir ihtimal de olsa şaşırtıcı bir şey olabileceğiydi. Ancak tam da tahmin ettiğim üzere vasat bir video filmiymiş.
http://www.imdb.com/title/tt0473267/

26 Aralık 2008 Cuma

FİLM KRİTİK: Tokyo Gore Police (2008)

Gelecekte Tokyo’da polis gücü özelleştirilmiştir. Bu özelleştirilmiş kanun koruyucuların uğraştıkları yeni bir bela vardır: Adlarına ‘mühendis’ denilen, bir organları koptuğunda, vücutlarının o bölgesi ölümcül bir silaha dönüşen, psikopat katiller. Ruka da bu canileri avlayan en iyi avcıdır.
Herkese, her bünyeye göre bir film değil. Kanın oluk oluk aktığı, vücut parçalarının havada uçuştuğu gore filmlerden hoşlanmayanlar kesinlikle uzak dursunlar.
http://www.imdb.com/title/tt1183732/

24 Aralık 2008 Çarşamba

FİLM KRİTİK: JCVD (2008)

Aksiyon filmleri yıldızı Jean-Claude Van Damme, giderek daha düşük bütçeli filmlerde yer almakta, iflasın eşiğine yaklaşmakta, bir yandan da kızının velayet davasıyla uğraşmaktadır. Tüm bu sorunlarla boğuşurken memleketi Balçika’ya gelir ve tesadüfen kendini bir banka soygununun içinde bulur.
Çoğumuzun çocukluk kahramanlarından Van Damme’ın ‘insan’ halini izliyoruz bu filmde. Her ne kadar fikir oldukça güzel ve orijinal olsa da film tam anlamıyla dört dörtlük sayılmaz. Bence ortaya çok daha güzel, çok daha keyifli ve eğlenceli bir film çıkartılabilirdi böylesi bir konudan. Ancak yine de –her ne kadar biraz uzun tutulmuş da olsa- Van Damme’ın Tanrı’ya yakarış sahnesi için bile izlenebilir.
http://www.imdb.com/title/tt1130988/

FİLM KRİTİK: All the Boys Love Mandy Lane (2006)

Mandy Lane lisede okuyan güzel bir genç kızımızdır ve hem güzelliğinden hem de henüz eline erkek eli değmemiş oluşundan okuldaki tüm erkekler onun peşindedir. Birkaç arkadaşının hafta sonunu içlerinden birinin babasının çiftliğinde geçirme teklifini kabul eder ve toplam üç kız üç erkek çiftliğe giderler.
Tamam, kız oldukça güzel ama neden bütün okul histerik bir şekilde bu kızın peşinde koşturuyor? Bakire olmasından dolayı mı? Hadi daha güzel bir soru sorayım: Bu kızımız madem bu kadar namusuna düşkün, ayaküstü seks yapılan ortamlarda, seksten başka mevzu konuşmayan elemanların yanında ne arar? Farklı bir finale bağlanmış olsa da (evet, sonuyla ilgili spoiler vermekten çekinmiyorum zira izleyeceğinizi sanmıyorum) gayet gereksiz bir film olduğunu söyleyebilirim. Gidin başka bir film izleyin, vaktinize yazık.
http://www.imdb.com/title/tt0490076/

FİLM KRİTİK: Fragile (2005)

Amy, yavaş yavaş boşaltılan bir hastanenin çocuk servisinde gece hemşiresi olarak çalışmaya başlar. Kendinden önceki hemşire tuhaf bir biçimde aniden işi bırakmıştır. İlk başta neler olduğunu anlayamasa da hastanede garip bir şeyler olmaktadır. Özellikle Maggie isimli küçük kız tuhaf şeylerden bahsetmektedir.
Ortalamanın üzerinde, güzel bir korku filmi. Gerici-ürpertici bir atmosfer yaratmayı başarmış. Bir başyapıt değil elbet ancak korku sinemasına ilgi duyanların sıkılmadan izleyebileceği bir film.
http://www.imdb.com/title/tt0422272/

19 Aralık 2008 Cuma

FİLM KRİTİK: Fritt Vilt (2006)

Üç erkek ve iki hatundan müteşekkil bir grup genç, gezmek ve kayak yapmak üzere karlı dağlara giderler. İçlerinden birinin bir kaza geçirerek bacağını kırması sonrası geceyi geçirecek bir yer ararlar ve terk edilmiş bir otel bulurlar. Bir süre sonra da –beklendiği üzere- otelde yalnız olmadıklarını anlarlar.
Her ne kadar teen slasher türüne farklı bir coğrafyada ve iklimde geçmesi dışında pek bir yenilik getirmiyor olsa da film kendini izletiyor. Bu tarz filmlere ilgi duyanların beğenebileceği bir film. Son olarak 2008 yılında filmin devamının çekildiğini de belirteyim.
http://www.imdb.com/title/tt0808276/

FİLM KRİTİK: Gabriel (2007)

Karanlığın düşmüş melekleriyle mücadele etmeleri için dünyaya melekler gönderilmektedir. Dünyaya inmeleriyle birlikte insan bedenine bürünen bu meleklerden ilk altısı başarısız olmuştur ve karanlığın hüküm sürdüğü dünyaya ışığı getirmesi için yedinci melek Gabriel gönderilir. Düşmüş meleklerin lideri Sammael ile dövüşmeden önce kendisinden önce gönderilen melekleri arayacaktır.
Film olması gerekenden daha uzun ve bu uzun süresiyle, gereksiz sayılabilecek sahneleriyle sıkıcı olabiliyor. Biraz daha profesyonel ellerde daha başarılı bir yapım olabilirmiş. Her ne kadar insan bedeninde olsalar da meleklerin daha ilahi bir şekilde dövüşmesini ve böyle insani yaralarla ölmemesini bekliyor izleyici.
http://www.imdb.com/title/tt0857376/

FİLM KRİTİK: The Lookout (2007)

Chris, lise mezuniyet balosuna giderken bir kaza geçirir. Bu kazadan sonra hayatı büyük ölçüde değişir. Bir takım psikolojik sorunlar ve unutkanlık baş gösterir. Gece temizlik işinde çalışmakta, psikolojik yardım almaktadır. Derken bir akşam bir barda kendisiyle aynı lisede okumuş bir adamla karşılaşır.
Çoğunlukla ağır giden ve durağan işleyen bir film olsa da oldukça hoş.
http://www.imdb.com/title/tt0427470/

17 Aralık 2008 Çarşamba

FİLM KRİTİK: Wolf Creek (2005)

Film, Avustralya’da her yıl 30.000 kişinin kaybolduğu ve bunların %10’unun asla bulunamadığı bilgisiyle açılıyor. Ardından iki hatun ve bir erkekten oluşan üç kişilik bir arkadaş grubunun, araba ile Avustralya’yı gezdiklerini görüyoruz. Dünyanın en büyük kraterlerinden biri olan Wolf Creek Krateri’ni görmeye karar verip o bölgeye giderler. Ancak dönüş yolunda arabalarının bozulması sonucu yolda kalırlar.
Her ne kadar Texas Chainsaw Massacre’ı andıran yönleri olsa da, film şaşırtıcı biçimde bu tür filmlerde beklenecek bazı klişelere sapmıyor. Filmin tek kusuru temposunun biraz düşük olması, ilk yarısının da bu yüzden izleyene sıkıcı gelmesi.
http://www.imdb.com/title/tt0416315/

FİLM KRİTİK: Der Tunnel (2001)

Film, Berlin Duvarı’nın yapılmakta olduğu, Almanya’nın ikiye bölünmüş olduğu dönemde, 1961 yılında geçiyor. Madalyalı bir yüzücü olan Harry, yaşamakta olduğu Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya kaçmaya karar verir. Bu tip işleri organize eden insanlar vasıtasıyla temin ettiği sahte pasaport sayesinde sınırdan kolayca geçer. Ancak kız kardeşi ve küçük yeğeni Doğu’da kalmışlardır. Kaçışların artması üzerine Doğu Alman hükümeti denetimi sıkılaştırdığı ve duvarın inşası da başladığı için kaçışlar artık çok daha güç olmaktadır. Kendisi gibi ailesi, arkadaşları, sevdikleri diğer tarafta kalmış bir grup insanla birlikte, tamamlanması oldukça zor görülen bir tünel kazısına başlarlar.
Uzun süresine rağmen (yaklaşık üç saat) umduğumdan daha çok beğendiğim bir film oldu. Her şey dozunda ve hiçbir şey abartılmamış. Gerçek olaylardan uyarlanmış film de gayet gerçekçi bir havada. Tünel kazarak gerçekleştirilen kaçış hikayelerine ve/veya Almanya’nın ikiye bölünmüş dönemine ilginiz varsa muhakkak izleyin.
http://www.imdb.com/title/tt0251447/

14 Aralık 2008 Pazar

FİLM KRİTİK: Open City (Mubangbi-dosi) (2008)

Baek Jang-mi yakın zamanda hapisten çıkmış, hatun bir yankesicidir ve işinde tam bir profesyoneldir. Kendisi gibi işinin uzmanı yankesicilerden oluşan bir çete kurmak istemektedir. Aynı zamanda, yankesicilerin vatandaşları uğrattığı zararın ciddi boyutlara ulaşması üzerine polis, bu konuyla ilgilenecek özel bir birim kurar.
Beklediğimden daha iyi bulduğum bir film. Arada bir aksiyon-dövüş sahneleri olan, kimi zaman drama kayan bir polis-suçlu filmi diyebilirim. Hollywood’un klişe mevzularından daralanlara, değişik tarzda filmler arayanlara tavsiye olunur.
http://www.imdb.com/title/tt1232106/

Peliculas Para no Dormir (2006)

Six Films to Keep You Awake (Sizi Uyutmayacak Altı Film) şeklinde isminin çevirisini yapabileceğimiz bu seri, İspanyol televizyonu için çekilmiş, her biri 70-75 dakika uzunluğunda, bir korku filmleri serisi. Her ne kadar televizyon filmi olsalar da, bu durum sizi yanıltmasın. Şimdiye kadar izlediğim iki tanesi hem oyunculuk hem de hikaye olarak sinema filmlerini aratmayacak güzellikteydi. Gelelim izlediğimi söylediğim iki filmin konularına:

Para Entrar a Vivir (To Let)
Evli bir genç çift kendilerine yeni bir ev aramaktadırlar ve bu amaçla broşürünü buldukları bir evi görmeye giderler. Kapısında kendilerini emlakçının karşıladığı ev, tuhaf bir bölgede, henüz yeni kiracıların yerleşmediği boş bir apartmandadır. Ve tahmin edebileceğiniz üzere evi gezmeleri pek de sıradan geçmeyecektir.
http://www.imdb.com/title/tt0477311/

La Habitacion del Nino (The Baby’s Room)
Yine evli bir çiftimiz başrolde ve yeni bir eve taşınırlar. Bu çiftimizin bir de küçük bebekleri vardır. Bebek ayrı bir odada yatmaktadır ve gece uyanır da ağlarsa sesini duyabilmek için bebek telsizi alırlar. Ancak telsizde duydukları sadece bebeğin sesi olamayacaktır.
http://www.imdb.com/title/tt0430164/

Korku sinemasına ilgi duyanların beğeneceğini tahmin ediyorum her iki filmi de. Yaklaşık olarak son on yılda güzel korku filmi örnekleri sunan İspanyol sinemasının, önümüzdeki yıllarda daha da başarılı eserler üretmeye devam edeceğini düşünüyorum.

BELGESEL KRİTİK: Once Upon a Time in Norway (2008)

İşte karşımızda farklı bir belgesel var. Norveçli kült Black Metal grubu Mayhem’in tarihçesini anlatan bir belgesel. Grubun eski elemanlarından Manheim, Messiah; şu anki basçı Necrobutcher; Darkthrone’dan Nocturno Culto ve olayların içinde yer almış birkaç başka elemanla daha röportajlar mevcut. Belgesel grubun kuruluşuyla başlayıp Oystein Aarseth (Euronymous)’in öldürülmesi ile son buluyor. Grubun fanlarının oldukça ilgi çekici bulacağına eminim.

10 Aralık 2008 Çarşamba

ÇİZGİ FİLM KRİTİK: Resident Evil: Degeneration (Baiohazâdo: Dijenerêshon) (2008)

Racoon City felaketi ve Umbrella Şirketi’nin çöküşünden sonra, farmakolojik araştırmalarda liderliği WilPharma isimli şirket almış ve dev bir araştırma tesisi kurmuştur. Ve beklendiği üzere –bu kez bir havaalanında- yeni virüs insanları etkilemeye başlar.
Sadece ve sadece Resident Evil bilgisayar oyununun fanları için. Filmlerle alakalı olduğu yanılgısına kapılmayın. İzlemeden önce, çizimlerin oyun içi demoları anımsatır derecede olduğunu da bilmenizde fayda var.
http://www.imdb.com/title/tt1174954/

FİLM KRİTİK: Eagle Eye (2008)

Pek de sorumluluk sahibi olmayan Jerry, orduda görev yapan ikiz kardeşinin ölümüyle birlikte, cenaze törenine katılmak üzere yıllardır uğramadığı baba evine döner. Bu ölümün ardından kendini hiç beklemediği bir komplo ve aksiyonun içerisinde bulur.
“Şöyle bir film olsa da hem sıkılmadan seyretsem hem de fazla kafamı yormasa” dediğinizde derdinize derman olacak bir film. Aksiyon filmi sevenlere özellikle tavsiye olunur.
http://www.imdb.com/title/tt1059786/

7 Aralık 2008 Pazar

DİZİ KRİTİK: Dead Set (2008)

İngiltere’de, Biri Bizi Gözetliyor yarışmasının eleme gecesi dışarıda kaynağı belirsiz bir zombi salgını başlar. Salgın yavaş yavaş sokaklardan televizyon stüdyosuna, oradan da BBG evine ulaşır.
Gayet başarılı, sıkılmadan izlenen, beş bölümlük bir mini seri. Hem bölüm süreleri (ilk bölüm 45, diğerleri 24’er dakika) hem de bölüm sayısı ile bir çırpıda izlenebilecek bir dizi. Türün meraklılarına.
http://www.imdb.com/title/tt1285482/

5 Aralık 2008 Cuma

DİZİ KRİTİK: True Blood

Vampirlerin saklanmaktan vazgeçip, varlıklarını insanoğluna açıkladığı bir dünyada geçmekte dizimiz. İnsanlarsa bu yeni durumu henüz tam olarak hazmedebilmiş değil. Kimileri vampirlerin tamamının yok edilmesi gerektiğini savunurken kimileri de vampirlere vatandaşlık hakları verilmesinden yana. Kimi insanlar kendilerini vampirlere sunarken kimi insanlar da uyuşturucu etkisi olan vampir kanı peşinde. Hikayemiz böylesi bir ortamda, küçük bir kasabada, kasabanın barı ve lokantası olan mekanda garsonluk yapan Sookie Stackhouse isimli genç kız etrafında gelişmekte.
Son derece keyifli, yaratıcı ve orijinal bir dizi. Şimdilik 12 bölümden oluşan ilk sezonu tamamlanmış durumda. Vampirli hikayelere ve doğaüstü mevzulara ilginiz varsa eminim keyifle izleyeceksiniz.
http://www.imdb.com/title/tt0844441/

FİLM KRİTİK: Uri Dongne (Our Town) (2007)

Gyeong-ju genç bir yazardır ve ev kirasını dahi ödemekte güçlük çekecek kadar kötü durumdadır. Bir anlık öfkeyle bir cinayet işler ve cesedi uygun hale getirerek, bir süredir yaşadığı bölgede cinayetler işleyen seri katilin üzerine yıkmaya karar verir.
Fikir olarak çok güzel ve orijinal bir fikir ancak maalesef yeterli akıcılıkta filmleştirilememiş.
http://www.imdb.com/title/tt1201168/

2 Aralık 2008 Salı

FİLM KRİTİK: Transsiberian (2008)


Çin’de bir yardım organizasyonuna katılan genç Roy ve Jessie çifti, dönüş yolculuklarında Rusya’yı trenle geçmeye karar verirler. Yolculuklarının ikinci gününde kendilerine kompartıman arkadaşı olarak Abby ve Carlos çifti katılır. Bir takım terslikler yüzünden bir noktadan sonra bu yolculuk son derece gerilimli bir hal almaya başlar.
Açıkçası filmi, yönetmeni The Machinist’i de yönetmiş Brad Anderson olduğu için izlemeye karar verdim ve kesinlikle aradığımı bulamadım. Özellikle ilk yarısında temposu düşük olan film ikinci yarıda hız kazansa da ortalamanın üstünde bir gerilim filmi olmaktan öteye geçemiyor.

FİLM KRİTİK: Los Cronocrimenes (Time Crimes) (2007)

Karısıyla birlikte yeni bir eve taşınan Hector, evinin arka bahçesinde dürbünüyle ormanlık araziyi seyrederken garip bir şey görür. Ne olduğunu araştırmak için ağaçlık bölgeye gidince durum daha da garipleşir: Yüzü sargılı bir adam kendisine saldırır ve peşine düşer. Saldırgandan kaçarken ne olduğunu bilmediği bir binaya sığınır.
Pek bir şey beklemeden izlediğim ama bayıldığım bir film. Düşük bütçeli, küçük bir film ama öyküsüyle etkileyici olmayı başarıyor. Alışıldık Hollywood filmleri dışında, değişik bir şey izlemek istiyorsanız izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.
http://www.imdb.com/title/tt0480669/

FİLM KRİTİK: Max Payne (2008)

Max Payne, karısı ve çocuğu öldürülmüş, bu olaydan sonra masa başı göreve verilmiş bir polistir. Cinayetin üzerinden geçen zamana rağmen hala sorumlularını araştırmayı sürdürmektedir. İşlenen yeni bir cinayet ve ortaya çıkan çete benzeri yeni bir oluşumla, kendi araştırdığı dava arasında paralellik kurunca, takip edecek yeni bir iz de bulmuş olur.
Malumunuz film, aynı adlı efsanevi bilgisayar oyunundan uyarlandı. Ancak maalesef hemen her oyun uyarlaması filmin kaderini yaşamaktan kurtulamamış ve ortaya sinemasal açıdan çok da doyurucu bir eser çıkmamış. Sadece oyunun hayranlarına ve “aksiyon olsun da nasıl olursa olsun” diyenlere önerilir.
http://www.imdb.com/title/tt0467197/