30 Kasım 2009 Pazartesi

FİLM KRİTİK: Gamer (2009)

Yakın gelecekte idam mahkumları, bedenlerinin başka oyuncular tarafından yönetildiği ‘Slayers’ isimli gerçek bir savaş oyununa katılabilmektedirler. Televizyonun en çok izlenen programı olan Slayers’da 30 bölüm hayatta kalmayı başaran mahkum serbest bırakılacaktır. Yarışmada ‘Kable’ ismi verilen John Tillman, 27 bölüm ölmemeyi başarmış, 30. oyunu da atlatıp karısına ve kızına kavuşmayı umut eden bir mahkumdur.

Bu filmi Surrogates’in ardından izlemem enteresan bir tesadüf oldu. İlkinde insanlar Suretler’i yönetirlerken burada başka insanların bedenlerini yönetebiliyorlar. Her ne kadar fikir ilginç gibi görünse de film bilim kurguyla harmanlanmış son derece vasat bir dövüş filmi olmaktan öteye geçemiyor. Bu film yerine –henüz izlemeyenlere- benzer yönleri bulunan The Running Man’i izlemelerini öneririm.

http://www.imdb.com/title/tt1034032/

FİLM KRİTİK: Surrogates (2009)

Gelecekte insanlar evlerinden çıkmadan, “Suret” adı verilen robotlarını yöneterek dış dünyayla bağlantı kurmakta, işlerine-okullarına gitmekte, sosyalleşmektedirler. ‘Suretler’in kullanılmaya yaygın biçimde kullanılmaya başlanmasından beri suç oranında da büyük bir düşüş yaşanmıştır. Bu yaşam biçimini reddedip doğal yoldan yaşayan küçük bir grup insan da bir kampta bulunmaktadır. Bu teknolojinin mucidi olan bilim adamının oğlunun öldürülmesi akıllarda bir takım soru işaretleri uyandırır. FBI ajanı Tom Greer (Bruce Willis) bu davaya verilir. Ajan Greer olayı araştırdıkça durum farklı yönlere gitmeye başlar.

Aynı isimli çizgi romandan uyarlanan film (yakın dönemde çizgi romanına da bir göz atmaya niyetliyim) güzel bir polisiye-bilim kurgu. Türün klasikleri arasına girecek bir yapım değil ancak eleştirmenlerin ve çoğu izleyicinin yaptığı gibi yerden yere vurulacak kadar da kötü bir film değil. Bazı klişeler barındırsa ve bazı hususlar tahmin edilebilir olsa da türün takipçilerine önerilir.

http://www.imdb.com/title/tt0986263/

DİZİ KRİTİK: The Prisoner (2009)

Genç bir adam çölde kendine gelir. Nerede olduğunu, oraya neden ve nasıl geldiğini bilmemektedir. Yaşlı bir adamın silahlı kişilerce kovalandığını görür. Kollarında can veren yaşlı adamın söyledikleri o an için kendisine pek anlamlı gelmez. Çölde bir süre ilerledikten sonra bir kasabaya varır. ‘Village’ adı verilen bu yerleşimde isim yerine sayıları olan insanlar oldukça mutlu ve huzurlu görünmektedirler. Ancak burada kaldıkça ve özellikle de gitmek istediğinde durumun pek de göründüğü gibi olmadığını anlar.

Altı bölümlük bu mini dizinin ilk iki bölümünü diziyi merak ettiğim, üçüncü bölümünü konunun nasıl akacağını görmek istediğim, dördüncü bölümünü artık temponun artacağını umduğum, beşinci bölümünü mevzunun nereye bağlanacağını merak ettiğim için; son bölümünü ise “Bu kadar izledik, bari sonunu getirelim” diye sıkıla darlana izledim. Biraz Truman Show, biraz Dark City, biraz da Pleasantville tadı var. Ancak bu güzel referanslar, bunun iyi bir dizi olduğunu düşünmenize sebep olmasın. Son derece sıkıcı ve durağan temposuyla içinizi daraltan bir yapım. Uzak durmanız kendi iyiliğin için.

http://www.imdb.com/title/tt1043714/

24 Kasım 2009 Salı

FİLM KRİTİK: Pandorum (2009)

Dünya’daki kaynakların tükenmesi üzerine, Dünya benzeri bir gezegene kolonicileri taşıyacak dev bir uzay gemisi gönderilir. Uzun zaman sürecek bu yolculukta mürettebatın bir kısmı uyutulurken bir kısmı görev yapacaktır. Onbaşı Bower uyanıp uyku kabininden dışarı çıkar. Ancak prosedüre uygun olarak, görevi devralacağı ekip tarafından uyandırılmamıştır. Geminin enerjisinde dalgalanmalar yaşanmaktadır. Uzun süreli uyku sonucu yaşadığı geçici hafıza kaybını yendikçe kim olduğunu ve görevini hatırlamaya başlar; ayrıca gemide bir takım terslikler yaşanmakta olduğunu fark eder.

Bir başyapıt olmasa da güzel bir bilim kurgu filmi. Türe aşina olanlar filmin etkilendiği filmleri aşağı yukarı çıkarabilirler. Ayrıca bazı olayları tahmin etmek yine benzeri filmleri izlemiş kişiler için pek de zor olmayacaktır. Sıkılmadan izleyebileceği bir bilim kurgu filmi –ki son zamanlarda bulmak giderek güçleşiyor- izlemek isteyenlere önerilir.

http://www.imdb.com/title/tt1188729/

21 Kasım 2009 Cumartesi

FİLM KRİTİK: JSA (Joint Security Area) (Gongdong Gyeongbi Guyeok) (2000)

Kuzey Kore ve Güney Kore sınırında, iki Kuzey Koreli asker bir Güney Koreli asker tarafından öldürülür, bir diğeri de yaralıdır. Askerlerin ifadelerine göre Kuzey Koreliler tarafından kaçırılan asker, kurtulmayı başarıp iki düşman askerini öldürerek kendi bölgesine dönmeyi başarır. Olayın uluslar arası bir krize dönüşmesinden, hatta bir savaşa yol açmasından çekinildiği için, konuyu araştırması için İsviçreli barış gücünden bir asker görevlendirilir. Soruşturmayı yürüten bu subay, askerlerin ifadelerini inceledikçe bir tutarsızlık olduğunu fark eder.

Her ne kadar oldukça beğenilen ve övgü toplayan bir film olsa da ben sıkılarak izledim. Tamam, ortada gerçekte ne olduğu merak edilen bir durum var ama yeterince sürükleyici olmayı başaramıyor. Olaylar ağır aksak ilerliyor ve çoğu Uzak Doğu filmine can sıkıcı bir boyut katan “kim kimdi yahu” faktörü bu filmde de söz konusu.

http://www.imdb.com/title/tt0260991/

19 Kasım 2009 Perşembe

FİLM KRİTİK: Orphan (2009)

İki çocuk sahibi genç bir çift, üçüncü çocuklarını doğum esnasında kaybederler. Psikologlarının da tavsiyesi üzerine, kaybettikleri çocuklarının yarattığı psikolojik boşluğunu, yetimhaneden evlat edinecekleri bir çocukla doldurmaya karar verirler. Yetimhanedeki çocuklar arasında Eshter dikkatlerini çeker. Diğer çocuklardan biraz farklı olsa da çok yetenekli ve çok zeki bir kızdır. Ancak eve gelişinden itibaren bir takım huzursuz edici gelişmeler yaşanmaya başlar.

“Eve-aileye sonradan gelip ortamın düzenini-huzurunu bozan ‘öteki’ ” teması her ne kadar çok orijinal bir konu olmasa da film şaşırtıcı biçimde güzel. İzlemeye başlarken muhtemelen yarısında sıkılıp kapatacağımı tahmin ediyordum –ki bu aralar sıklıkla karşılaştığım bir durum- ancak tam tersine, sonuna dek ilgiyle izledim. Evet, çok farklı bir hikaye anlatmıyor ve bazı konular iyi bir film izleyicisi tarafından tahmin edilebilir (veya en azından hakkında tahmin yürütülebilir) şekilde. Ancak film sıkıcılıktan uzak bir biçimde, teklemeden akıyor. Özellikle Eshter’i canlandıran küçük kız çocuğu son derece başarılı. İyi bir gerilim izlemek isteyenlere tavsiye olunur.

http://www.imdb.com/title/tt1148204/

11 Kasım 2009 Çarşamba

FİLM KRİTİK: Novaya Zemlya (2008)

Yakın gelecekte Rus hapishanelerinde yer kalmadığı için yeni bir çözüm üretilir: Novaya Zemlya Projesi. Bu projeye göre azılı mahkumlar bir adaya götürülüp bırakılacak, yanlarına da ihtiyaç duyacakları eşyalar ve erzak bırakılacaktır. Mahkumların adaya terk edilmesinin ardından, güçlünün hüküm sürdüğü vahşi bir düzen kurulur. Adadaki olayları, yaşanan gelişmeleri mahkumlardan Ivan Georgevic’in gözünden izleriz.

Biraz Battle Royale’i, biraz Condemned’ı anımsatan, ancak ikisinden de farklı bir yolda ilerleyen, hoş bir film. Yer yer –nispeten- sıkıcı bölümleri olsa da, genel olarak izlenesi bir film.

http://www.imdb.com/title/tt1234435/

8 Kasım 2009 Pazar

FİLM KRİTİK: Moon (2009)

Sam Bell, Ay’daki üç yıllık görev süresinin bitmesine iki hafta kalmış bir astronottur. Dünyanın enerji ihtiyacının büyük kısmını karşılayan Helyum-3’ün Ay’dan çıkarılmasını sağlayan makineleri yönetmektedir. Yaptığı rutin işlerden son derece sıkılmış; Dünya’yı, evini, ailesini özlemiş ve bir an önce kalan zamanını doldurup dönmek istemektedir. Bulunduğu Ay üssünde kendisine arkadaşlık eden tek varlık, ileri derecede yapay zekaya sahip Gerty isimli bilgisayardır. Ancak hasat makinelerinden biriyle bir kaza yaşar ve bunun üzerine dünyadan bir kurtarma ekibi gönderilmesine karar verilir.

Filmin konusunu ilk okuduğumda 2001 benzeri bir filmle karşılaşacağımı düşünmüştüm. Ancak daha farklı bir film çıktı karşıma: Oldukça hoş bir bilim kurgu-drama. Yüksek tempolu bir bilim kurgu bekleyenleri hüsrana uğratacaktır. Astronot Sam Bell rolüyle Sam Rockwell gayet başarılı bir performans sergilemiş. Ayrıca bilgisayar Gerty’i de Kevin Spacey seslendirmekte.

http://www.imdb.com/title/tt1182345/