Yıllardır paranormal olayları araştıran, bu konuda kitaplar yazan ve üniversitede ders veren Prof. Mary Florescu, iddialarını kanıtlayabileceği yeni bir vakanın peşine düşer. Yıllar önce doğaüstü olayların yaşandığı bir evde yaşayan bir ailenin genç kızları vahşice ve açıklanamaz bir biçimde öldürülmüştür. Teknik konulardaki yardımcısıyla birlikte, araştırma yapmak üzere, terk edilmiş eve yerleşirler. Ayrıca bir takım özel yetenekleri olduğunu düşündüğü bir öğrencisinin de kendilerine katılmasını ister.
Midnight Meat Train’den sonra, gereksiz bir biçimde çekilen bir başka Clive Barker öyküsü. Film, son 15-20 dakikası hariç gayet sıkıcı bir biçimde işliyor. Tamam, fikir gayet güzel ve orijinal (elbette ki yazarından ötürü) ancak bu da filmin sonuna dek ortaya çıkmıyor. Sonuçta vasat bir film olmuş maalesef. Sanırım bir süre daha uyarlamalarını izlemektense, öykülerini tekrar tekrar okumaya devam edeceğiz üstadın.
Kendi halinde, mutaassıp bir Amerikan kasabasında bir intihar furyası başlar. Her gün kasaba halkından biri intihar etmektedir. Kasaba halkı, daha önce yaşamadıkları böyle bir olay karşısında şaşkına döner ve bir anlam veremez. Bu durumu, yıllar önce kasabalarında yaşamakta olan ve ahırında çıkan bir yangın sonucu ölen, cadı olduğunu düşündükleri bir kadının oğullarının kasabaya dönüşüyle bağdaştırırlar.
Fikir orijinal gibi dursa da vasat bir korku filmi.
Bir otobüs garında tuhaf bir suç işlenir. Beş kişi, diğer insanlar tarafından yakılarak öldürülürler. Olay yerine gelen polis konuyla ilgili detaylı bilgiler verebilecek bir görgü tanığı bulamaz. Ellerindeki tek ipucu, yakılan adamlardan birine olaydan önce bir kadının ‘hırsız’ diye bağırmasıdır. Diğer yandan narkolepsi hastası olan bir gazeteci de bu olayı araştırmaktadır. Kurbanlardan birinin eşiyle röportaj yapmak ister ancak kadın kabul etmeyince şansını biraz zorlamaya karar verir. Sahip olmaması gereken bir takım bilgiler edinir. Böylece etrafında gizemli ölümler gerçekleşmeye başlar.
Eylül 2009 tarihli Sinema dergisinin Gömülü Hazineler bölümü sayesinde keşfettiğim bir film. Gerçekten de film övüldüğü kadar başarılı. Hele ki düşük bütçesi ve Endonezya gibi bir memlekette çekildi göz önünde bulundurulursa. Konusunun enteresanlığı ve barındırdığı gizemin yanı sıra çeşitli türler arasında başarıyla geziniyor: Kara film, korku, gizem, polisiye, hatta az bir tutam distopik bilim kurgu. Sıradan bir yönetmenin elinde, komik bir sonuç ortaya çıkaracak tüm bu malzeme, Joko Anwar tarafından maharetle işlenmiş. Filmin tek hoşuma gitmeyen yönü, final kısmı oldu. Bunun dışında farklı filmler keşfetmek isteyen herkese öneririm. (Bu arada yönetmenin 2009 tarihli yeni filmi Pintu Terlarang’ı merakla beklediğimi söylemeden de geçemeyeceğim.)
Hak ettiği itibara mazhar olamamış bir bilim kurgu baş yapıtı üzerine birkaç kelâm…
2000 yılına, dolayısıyla yeni milenyuma birkaç gün kalmıştır. Filmin geçtiği şehir olan Los Angeles sokaklarına şiddet ve kaos hakimdir. Her köşe başında kavgalar; sokaklarda cinayet, talan ve kundaklama artık normal karşılanmaktadır. Polis ve askeri kuvvetler şiddet olaylarını bastırmakta yetersiz kalmaktadır. İnsanlar SQUID adı verilen karaborsa bir teknoloji sayesinde, başkalarının kaydettikleri anıları yaşayabilmektedirler. Bu yasadışı diskler sayesinde insanlar fantezilerini, düşlerini kısa bir süreliğine de olsa gerçekleştirebilmektedirler. Meslekten atılmış eski bir polis olan Lenny Nero ise bu disklerin ticaretini yaparak geçimini sağlamaktadır. Ancak bir gün eline geçen bir disk yüzünden, boyundan büyük işlere bulaşır.
Strange Days, gerçekten de adı gibi tuhaf denebilecek bir film. Bunun sebebi ise, yukarıda da belirttiğim gibi, köşe bucak didikleyen sinefiller dışında, çoğu bilim kurgu sineması meraklısının dahi pek bilmediği bir film. Kötü bir film değil, tam tersine çok başarılı bir film. Yönetmeni Near Dark gibi kısmen kült statüsüne ulaşmış bir filmi yönetmiş deneyimli bir yönetmen olan Kathryn Bigelow. Filmin senaryosu James Cameron’a ait. Başrollerde Ralph Fiennes, Angela Bassett, Juliette Lewis gibi usta oyuncuların olmasının yanı sıra yan rollerde de Tom Sizemore, William Fichtner, Michael Wincott gibi yine deneyimli oyuncular yer alıyor. O zaman bu filmin böylesine kıyıda köşede kalmasının sebebi ne? Doğrusu bilemiyorum. Gerçekten ‘tuhaf’ bir durum.
Film bir bilim kurgu filmi olmasının yanı sıra polisiye-suç filmi olarak da değerlendirilebilir. Son derece sağlam bir hikayeye sahip olan film aksiyonu da, şiddeti de, aşkı da, bilim kurguyu da, müziği de dozunda kullanmış. Müzik demişken, filmin soundtrack’inde yer alan (hatta kimi sahnelerde görülen) isimler arasında Prong, Marilyn Manson, Testament, Skunk Anansie gibi gruplar var.
Keşfetmeyi başarmış mutlu azınlık tarafından kült muamelesi gören bu filmi sadece bilim kurgu meraklılarına değil, sinemaya ilgi duyan ve iyi bir film izlemek isteyen herkese şiddetle tavsiye ediyorum.
Hayatta dibe vurmuş bir palyaço; oyuncak bir bebeğin kendi bebeği olduğunu zanneden bir hemşire; bir tür ticaretten zengin olmuş yaşlı ve kör bir adam; tiyatro oyunculuğu yapan bir cüce; annesiyle birlikte yaşayan, seri katillere meraklı, sorunlu bir adam… Birbiriyle oldukça ilgisiz görünen bu beş karakter bir gün gizemli birer mektup alırlar. Mektupta “Ne yaptığını biliyorum” yazmaktadır. Kimisi mektubu yırtar atar, kimisi geçmişindeki bir olay yüzünden şantaj yapıldığını düşünür, kimisi anlam veremez. Böylece biz de bu birbirinden garip beş tipin hayatına daha yakından bakmaya başlarız.
Komedi dizisi olarak çekilmese, böylesi enteresan karakterler ve böyle bir konuyla gayet başarılı bir gizem dizisi olabilirmiş. Her ne kadar kimi kısımlar oldukça eğlenceli olmasına rağmen, absürtlük düzeyi yüksek bölümler can sıkıcı olabiliyor. Kesinlikle her zevke göre değil.
Enstitünün bahçesinde meydana gelen, kaynağı belirsiz bir patlama yüzünden tüm X-Men üyeleri bambaşka yönlere dağılırlar. Profesör Xavier sırra kadem bastığı için ekibi tekrar bir araya toplama görevi de Wolverine’e düşer. Magneto ise insanlardan uzak bir adada, mutantlar için cennet bir ortam kurduğunu iddia etmekte ve tüm mutantları bu adaya çağırmaktadır. Diğer yandan gelecekte, insanlarla mutantlar arasındaki savaş sonucu, Sentineller’in dünyayı harabeye çevirdiğine şahit oluruz.
Özellikle Wolverine’in solo sinema filminin gösterime girdiği dönemde yayınlanan, hem çizimleri,hem de konusu açısından oldukça hoş bir çizgi film. Tüm X-Men fanlarına tavsiye edilir.