9 Nisan 2009 Perşembe

FİLM KRİTİK: The Spirit (2008)

Spirit, Central City adlı şehirle ruhsal olarak bütünleşmiş, onunla yaşayan, onunla beslenen, onun ‘ruhu’ olmuş ve kendisini onu korumaya adamış bir tür süper kahramandır. Kolay kolay zarar görmez, neredeyse yenilmezdir. Kadınlara karşı zaafı vardır, tıpkı kadınların da ona karşı olduğu gibi. Ve elbette her kahramanın sahip olması gerektiği gibi onun da bir ezeli düşmanı vardır: Ahtapot. Gizemli kahramanımızın, şehri Ahtapot’un dokunaçlarından koruması gerekmektedir.
Sin City ile kendi çizgi romanının başarılı bir biçimde (başarılı ne kelime, efsanevi bir şekilde) sinemaya aktarılabildiğini gören Frank Miller, hayranı olduğu Will Eisner’ın The Spirit adlı çizgi roman serisini beyaz perdeye yansıtmak için yönetmen koltuğuna oturmuş. Sonuçta ortaya çizgi roman estetiğine sahip (bazen gereğinden fazla), bir kara film atmosferinde geçen bir tür süper kahraman filmi çıkmış. Uyarlandığı çizgi roman serisine aşina olmadığım için ruhunu ne denli yansıttığını bilemeyeceğim. Ancak film olarak çok da keyif verici olduğunu söyleyemeyeceğim. Tamam, görsel olarak ulaşılmak istenen amaca ulaşılmış fakat hikaye olarak yeterli doyuruculukta değil. Sadece çizgi roman uyarlamaları sevenlere ve bu estetiğin kullanıldığı filmlere ilgi duyanlara önerilir.

http://www.imdb.com/title/tt0831887/

Hiç yorum yok: