Gizemli ve doğaüstü olayları araştıran televizyoncu Kobayashi’nin en son araştırdığı olaydan sonra evi yanar ve cesedi bulunamaz. Biz de yaptığı araştırmayı, kaydedilen görüntülerden izleriz. Kobayashi, bir ihbar üzerine bir tür laneti araştırırken, farklı olaylara ve kişilere ulaşır. Kendisi de yavaş yavaş bu olaylar dizisinin içine çekilir.
Film merak uyandırıcı ve izleyiciyi korkutmayı vaat eder bir şekilde başlıyor ve bir süre böyle devam ediyor. Ancak film ilerledikçe tempo düşüyor ve hikaye sıkıcı bir hal almaya başlıyor. Filmin tamamında televizyon kamerası çekimleri ile televizyon programlarından alınan görüntüler kullanılarak gerçekçilik hissi verilmeye çalışılmış. Bu tip görüntü tekniği kullanımı doğal olarak akla Blair Witch Project’i getiriyor. Bu filmle olan bağlantısı bu kadarla da kalmıyor, orman sahnesi bariz bir biçimde Blair Witch Project’i anımsatıyor. Sonuç itibariyle filmde bir iki ürkütücü sahne olsa da maalesef genel olarak umduğumu bulamadım.
http://www.imdb.com/title/tt0930083/
20 Nisan 2009 Pazartesi
FİLM KRİTİK: Noroi (2005)
17 Nisan 2009 Cuma
FİLM KRİTİK: Splinter (2008)
Yıldönümlerini ormanda kamp yaparak geçirmeye karar veren bir çift yolda, polisten kaçarak Meksika sınırına ulaşmaya çalışan kanun kaçağı bir çift tarafından rehin alınırlar. Yolculukları sırasında durdukları benzin istasyonunda hiç ummadıkları bir şeyle karşılaşırlar.
Düşük bütçesine rağmen vasatın üzerine çıkmayı başaran bir korku filmi. Konu çok orijinal sayılmasa da (Carpenter’ın The Thing’ini anımsatıyor) film sıkılmadan izlenebiliyor. Korku filmi meraklılarına tavsiye olunur.
http://www.imdb.com/title/tt1031280/
11 Nisan 2009 Cumartesi
FİLM KRİTİK: Autopsy (2008)
Beş alkollü genç eğlenceden dönerken tenha bir yolda kaza yaparak hastane kıyafetleri giyen bir adama çarparlar. Kazayı ufak sıyrıklarla atlatan gençler bir ambulans çağırırlar. Ambulans geldiğinde sağlık görevlileri muayeneden geçmeleri için onların da hastaneye gelmesi gerektiğini söylerler. Hastaneye varıp muayene sıralarını beklemeye başlarlar. Ancak hastanede ve özellikle de personelinde bir tuhaflık vardır.
Saw serisi sağ olsun, son yıllarda gore düzeyi yüksek gerilim filmlerine sıkça rastlıyoruz. Bu film de onlardan biri. Maalesef zayıf kalan hikayesini, oluk oluk akan kanla gizlemeye çalışmış. Sonuç itibarıyla vasat bir film.
9 Nisan 2009 Perşembe
FİLM KRİTİK: The Spirit (2008)
Spirit, Central City adlı şehirle ruhsal olarak bütünleşmiş, onunla yaşayan, onunla beslenen, onun ‘ruhu’ olmuş ve kendisini onu korumaya adamış bir tür süper kahramandır. Kolay kolay zarar görmez, neredeyse yenilmezdir. Kadınlara karşı zaafı vardır, tıpkı kadınların da ona karşı olduğu gibi. Ve elbette her kahramanın sahip olması gerektiği gibi onun da bir ezeli düşmanı vardır: Ahtapot. Gizemli kahramanımızın, şehri Ahtapot’un dokunaçlarından koruması gerekmektedir.
Sin City ile kendi çizgi romanının başarılı bir biçimde (başarılı ne kelime, efsanevi bir şekilde) sinemaya aktarılabildiğini gören Frank Miller, hayranı olduğu Will Eisner’ın The Spirit adlı çizgi roman serisini beyaz perdeye yansıtmak için yönetmen koltuğuna oturmuş. Sonuçta ortaya çizgi roman estetiğine sahip (bazen gereğinden fazla), bir kara film atmosferinde geçen bir tür süper kahraman filmi çıkmış. Uyarlandığı çizgi roman serisine aşina olmadığım için ruhunu ne denli yansıttığını bilemeyeceğim. Ancak film olarak çok da keyif verici olduğunu söyleyemeyeceğim. Tamam, görsel olarak ulaşılmak istenen amaca ulaşılmış fakat hikaye olarak yeterli doyuruculukta değil. Sadece çizgi roman uyarlamaları sevenlere ve bu estetiğin kullanıldığı filmlere ilgi duyanlara önerilir.
6 Nisan 2009 Pazartesi
FİLM KRİTİK: The Dead Girl (2006)
http://www.imdb.com/title/tt0783238/