30 Kasım 2008 Pazar

FİLM KRİTİK: La Zona (2007)

Meksika’da, dışarıdan yalıtılmış, zengin insanların yaşadığı, kendi güvenlik gücü olan, özel bir siteye, varoşlardan gelen üç genç hırsızlık amacıyla girerler. İşler pek de umdukları gibi gelişmeyince ev sahibi kadını öldürürler. Ancak güvenlik güçleri durumdan haberdar olup gençlerin ikisini öldürürler. Site sakinleri, yaptıkları anlaşma gereğince, şiddet olayı yaşanmadıkça kendi güvenliklerini sağlama, polisi siteye sokmama yetkisine sahiptirler. Bu yaşanan olaylar dışarıdan duyulduğu takdirde işe polisin de dahil olup ayrıcalıklarını yitireceklerini bildikleri için olayı gizli tutmaya, üçüncü hırsızı kendileri avlamaya karar verirler.
Vasatın üzerinde bir film. Sıkmadan izletiyor kendisini. Sosyal meseleler ve sınıflar arası uçurumu işleyen bir film. Zenginlerin paralarıyla her şeyi satın almaya çalışmaları gibi bilindik bir temaya değiniyor.
http://www.imdb.com/title/tt1039652/

28 Kasım 2008 Cuma

FİLM KRİTİK: The Abandoned (2006)

40’lı yaşlarının başındaki Marie Jones Rusya’da doğmuş, ancak evlatlık verilmesi sonucu Amerika’da büyümüş ve yaşamıştır. Yıllar sonra Rus bir noterin kendisiyle temasa geçmesi sonucu gerçek ailesinin öldüğü ve çiftlik evlerinin de kendisine miras kaldığını öğrenir. Böylece bebekliğinden beri ayak basmadığı anavatanına döner. Harabe halindeki eve ulaşmasıyla birlikte evde bir takım tuhaflıkların olduğunu anlar.
Konuyu farklı bir coğrafyada işliyor olması dışında türe pek de bir yenilik katmayan, vasat bir hayalet hikayesi.
http://www.imdb.com/title/tt0475937/

FİLM KRİTİK: The Midnight Meat Train (2008)

Genç fotoğrafçı Leon, arzuladığı çıkışı ve başarıyı elde edebilmek için yaşadığı şehrin ruhunu yakalayacak fotoğraflar çekmek istemektedir. Bu denemeleri esnasında yolu gizemli bir adamla kesişir. Adamı gizlice takip etmeye başlar. Takip ettikçe adamın davranışlarından iyice kuşku duymaya başlar ve kendi başına durumu araştırmaya karar verir.
Clive Barker’ın Kan Kitapları’nda yer alan aynı adlı öyküsünde böyle bir film çekileceğini ilk duyduğumda düşündüğüm şey, hikayenin güzel olmasına rağmen filmlik bir malzeme barındırmadığıydı. Nitekim düşüncemde haklı da çıktım. Alacakaranlık Kuşağı, vs gibi bir dizinin yarım saat, bilemediniz 40 dakikalık bir bölümünde işlenebilecek konu bir buçuk saate yayılmış ve yer yer sıkıcı bir film ortaya çıkmış. Bu film bir kez daha ortaya koyuyor ki Clive Barker ne kadar iyi bir hikaye ve roman yazarı olsa da onun yazdıklarından uyarlanan filmler (Hellraiser hariç, onun yeri başka) pek de nitelikli sonuç vermiyor.
http://www.imdb.com/title/tt0805570/

FİLM KRİTİK: KM 31: Kilometro 31 (2006)

Gece geç vakit otoyolda arabasıyla yol almakta olan Agata bir çocuğa çarpması üzerine arabasından iner ve durumu erkek arkadaşına cep telefonuyla haber verir. Yolda yatmakta olan çocuğun durumuna bakarken kendisine de bir araba çarpar. Olayı haber alan Agata’nın ikiz kız kardeşi Catalina ve her iki kız kardeşin sevgilileri hastaneye koşarlar. Genç kız komadadır ve ikizi tuhaf sesler duyup garip şeyler görmeye başlar.
Uzak Doğu korku sinemasının artık klişe haline gelmiş bazı unsurlarını devşirmek suretiyle farklılık elde etmeye çalışırken başarılı olamamış bir korku filmi. Konunun bir takım yan olaylarla zenginleştirilmeye çalışılması da (ölen anne gibi) öyküyü gereksiz yere dağıtmış.
http://www.imdb.com/title/tt0460485/

26 Kasım 2008 Çarşamba

FİLM KRİTİK: Gomorra (2008)

İtalya’nın en tehlikeli suç örgütü kabul edilen Camorra çevresinde olmak üzere birbirinden farklı karakterlerin hikayesi anlatılır: Yıllardır çetenin para dağıtımlarını yapan kurye, suç dünyasında yükselmeye çalışan iki fütursuz yeniyetme, bakkal çırağı bir çocuk, bir dikim atölyesinin baş terzisi gibi. Hepsinin hayatı da suç dünyasıyla çevrilidir, ama isteyerek ama istemeden.
Hakkında o kadar olumlu şeyler söylenen, o denli beğenilen bu film maalesef benim beklediğimi veremedi. Hatta yer yer sıkıcı bulduğum bile oldu. Tamam, gerçek olaylardan uyarlanmış, son derece gerçekçi bir yapım olmuş ancak hiç de abartılacak bir yanı yok. Filmin tek olumlu yönü, “birbirinin içine giren hikayeler” klişesinden uzak durarak her karakterin öyküsünü diğerlerinden bağımsız olarak anlatması. Ancak karakterlerle özdeşleşme, filmin içine girebilme gibi bir hissiyat yaşamak pek mümkün olamıyor. Mafya-suç tarzı filmler ilginizi çekiyorsa izlemek isteyeceksinizdir elbet, ancak beklediğinizi bulamayabilirisiniz.
http://www.imdb.com/title/tt0929425/

BELGESEL KRİTİK: Zeitgeist: Addendum (2008)

İkinci Zeitgeist yapımı dünyadaki ekonomik ve parasal sistemi ele alıyor. Var olan sistemin kimlerin kazanmasını sağladığını, kimlerin kaybetmesine sebep olduğuna değiniyor. Bu sistem dahilinde Amerika’nın ‘küçük’ ülkeleri yönetme ve ele geçirmesinin neden ve nasılını açıklıyor. Ve tüm bunların ne şekilde değiştirilebileceğinin de yanıtını veriyor: Kaynak bazlı ekonomi.

24 Kasım 2008 Pazartesi

FİLM KRİTİK: Let the Right One In (Låt den rätte komma in) (2008)

Oskar 12 yaşında, sessiz sakin, yalnız, okulda kabadayı tiplerce itilip kakılan bir çocuktur. Apartmanlarına taşınan, kendisiye aynı yaştaki, son derece tuhaf bir çocuk olan Eli ile tanışmasıyla birlikte hayatında bir takım değişiklikler başlar.
Her şeyden önce şunu söyleyeyim ki beklediğimin ötesinde bir film. İşlediği konuyu (izleyecekler için tadını kaçırmamak adına bahsetmiyorum) ele aldığı yön oldukça farklı ve tuhaf. Film gayet durağan ve ağır bir tempoda gitse de gayet başarılı ve enteresan bir yapım. Değişik bir film izlemek istiyorsanız muhakkak bir göz atın.
http://www.imdb.com/title/tt1139797/

FİLM KRİTİK: Taken (2008)

Eski bir ajan olan Bryan Mills (Liam Neeson), eşinden ayrılmış, emekliye ayrılmış, yalnız bir adamdır. Hayatta değer verdiği tek varlığı olan 17 yaşındaki kızı, annesi ve zengin üvey babasıyla yaşamaktadır. Kızı yaz tatili için gittiği Paris’te bir fuhuş çetesi tarafından kaçırılınca, iş başa düştü diyen kahramanımız kolları sıvar.
Her ne kadar klişeler ve oldu bittiler içeriyor olsa da keyifle izlenen bir film. Özellikle siz de benim gibi ekranda Liam Neeson izlemekten keyif alıyorsanız. Senaryoda Luc Besson’ın da parmağı var.
http://www.imdb.com/title/tt0936501/

21 Kasım 2008 Cuma

FİLM KRİTİK: De Fortabte sjæles ø (2007)

14 yaşındaki Lulu annesi ve kardeşiyle birlikte küçük bir kasabaya taşınır. Lulu, doğaüstü olaylara ve ruh çağırmaya meraklı bir kızdır. Bir gece kardeşinin bedenine küçük bir ışık topu girer. Bu, yıllar önce ölmüş, Şeytan’a Karşı Savaşanlar Locası’nın bir büyücüsünün ruhudur. Geçmişte Loca’nın güçlükle yok ettiği Karanlık Büyücü’nün tekrar ortaya çıkışı üzerine gelmiştir.
Maalesef pek bana hitap eden bir film değil. Belki de film daha genç bir izleyici kitlesini hedef aldığındandır. Hikaye biraz basit ve zayıf kalmış. Harry Potter ve benzeri filmlerden hoşlananların beğenebileceği bir yapım.
http://www.imdb.com/title/tt0466449/

FİLM KRİTİK: Saw V (2008)

İlk film orijinal fikri, sürpriz sonuyla güzel bir seyirlik ortaya koymuştu. Hadi ikinci film de fena değildi, vasatın üstünde bir yapımdı. Ancak üçüncü ve dördüncü filmler son derece sıkıcı ve gereksizdi. Nitekim serinin beşinci filmi de bu niteliklere ziyadesiyle sahip. Üstelik dizi mantığıyla, sanki önceki filmleri bir-iki hafta önce izlemişiz gibi göndermeler yapması, önceki filmlerdeki tüm olayları ve karakterleri hatırlamamızı beklemesi de çok sıkıcı ve filmden iyice soğutuyor. Seri bu şekilde altı, yedi, sekiz… diye gider. Filmlerin kalitesi de tepetaklak aşağı gider.
http://www.imdb.com/title/tt1132626/

19 Kasım 2008 Çarşamba

FİLM KRİTİK: The Keep (1983)

II. Dünya Savaşı sırasında bir Nazi birliği, Karpatlar-Romanya’da bir geçidi korumak üzere eski bir kaleye konuşlanırlar. Kalenin kim tarafından, ne zaman yaptırıldığı bilinmemektedir ve kalenin tuhaf, gizemli bir havası vardır. Kalenin bekçisi, Nazi komutanına gece orada kalmamalarını tavsiye eder. Nitekim kaldıkları her gece, askerlerden bazıları vahşice öldürülür. Olayı çözmek için bir SS subayı gönderilir. O da kalenin iç duvarlarında yazılmış eski bir dildeki yazıyı çözmesi için bir Yahudi profesörü getirtir.
Yıllar önce okumuş olduğum F. Paul Wilson’ın aynı adlı romanından uyarlanmış bir film. (Bizde Kan Çanağı ismiyle 1982’de Kelebek Yayınları tarafından basıldı.) Ve filmin benim için sürpriz etkisi yapan yanı, yönetmeninin Micael Mann olması. (Bir diğer sürpriz de Profesör rolündeki Ian McKellen.) Her ne kadar kitabın ruhunu tam yansıtamamış ve çoğu olay apar topar geçiştirilmiş olsa da filmin tuhaf ve mistik bir havası var. Naziler ve gizemli mevzuları bir arada izlemek ilginizi çekiyorsa bir göz atın derim. Ancak iptidai görsel efektlerin sıkıntı verebileceği konusunda da uyarayım. Kitabın da Lovecraft göndermeleri içeren, başarılı bir korku romanı olduğunu belirteyim.
http://www.imdb.com/title/tt0085780/

18 Kasım 2008 Salı

FİLM KRİTİK: Once Upon a Time (Wonseu-eopon-eo-taim) (2008)

Japon işgalindeki 1940’ların Kore’sindeyiz. Yıllarını “Doğunun Işığı” adlı efsanevi elması bulmaya harcayan Japon generali, aldığı bir istihbarat sonucu mücevheri bulur. Ancak Kore Bağımsızlık Ordusu, gizemli bir hırsız ve zengin bir iş adamı da bu mücevherin peşindedir. Tüm bu olayların yanı sıra, zengin iş adamı ve Japon generalin emrindeki albay; bir gece kulübünde şarkı söyleyen caz şarkıcısı hatunun da peşindedirler.
Kendini sıkmadan izleten, orta karar bir macera filmi. Sululuk düzeyi daha düşük tutulsa ortaya daha hoş bir film çıkabilirmiş.
http://www.imdb.com/title/tt1138457/

17 Kasım 2008 Pazartesi

ALBÜM KRİTİK: Van Canto – Hero (2008)

Van Canto gitar, elektro gitar, bas gitar, klavye kullanmayan bir grup. Biri hatun olmak üzere beş vokalistleri ve bir davulcuları var. Bu beş vokalistin ikisi ana vokalleri yaparken diğer üçü A Cappella vokal yapmakta; yani enstrümanların yerini vokal yaparak karşılamaktalar. Albümde yer alan on şarkının beşi cover: Manowar’dan Kings of Metal, Nightwish’ten Wishmaster, Blind Guardian’dan Bard’s Song, Deep Purple’dan Stormbringer ve Iron Maiden’dan Fear of the Dark. Bilindik şarkıların bu tarzla yorumlanması oldukça enteresan ve eğlenceli olmuş. Özellikle Manowar, Nightwish ve Iron Maiden cover’ları pek bir keyifli. Farklı bir şeyler dinlemek istiyorsanız mutlaka deneyin.
http://metal-archives.com/band.php?id=87185

15 Kasım 2008 Cumartesi

FİLM KRİTİK: The Chair (2007)

Danielle’nin 1900’lerin başından kalma bir eve taşınmasıyla başlar filmimiz. Genç ve güzel psikoloji öğrencisi kızımız daha eve yerleşme aşamasındayken evde bir takım tekinsiz faaliyetler baş gösterir. Konuyu ablasına açtığında, abla bu durumu kardeşinin psikolojik sorunlarına yorar. Yapılan ufak çaplı bir araştırmadan sonra evde yüz yıl kadar evvel meşhur hipnotizmacı Mordechai Zymytryk’in yaşamış olduğunu öğrenirler.
Daha önce yüzlerce, belki de binlerce kez işlenmiş ‘perili-hayaletli-tekinsiz ev’ temasını, farklı bir şeyler yapmaya çalışarak ancak pek de başaramayarak işleyen bir film. Gerici olmaktan ziyade sıkıcı olmuş.
http://www.imdb.com/title/tt0772172

FİLM KRİTİK: Journey to the Center of the Earth (2008)

Yer bilimci Prof. Anderson, meslektaşı olan ağabeyini yıllar önce kaybetmiştir. On gün süreyle yeğenine bakması gerekmektedir. Yeğeniyle birlikte ağabeyine ait Jules Verne’in malum romanı da kendisine ulaşır. Kitabın sayfalarına bir takım notlar alınmıştır. Bu notlarla gerçekleşmekte olan bazı yer olaylarının uyuştuğunu fark edince araştırmaya karar verir ve macera başlar.
Bildiğiniz üzere sinemalarda 3D olarak gösterildi bu film. Görsellik dışında da filmde amaçlanan, anlatılmaya çalışılan bir şey yok. Basit bir hikaye, tahmin edilebilir olaylar… Fazla kafa yormayan, eğlencelik bir şeyler izlemek istiyorsanız.
http://www.imdb.com/title/tt0373051

12 Kasım 2008 Çarşamba

FİLM KRİTİK: Tropa de Elite (2007)

Brezilya’da polisin gerçekleştiremediği operasyonları yerine getiren BOPE isimli bir özel polis gücü faaliyet göstermektedir. Altı ay sonra Rio’ya ziyarete geldiğinde Papa’nın Kardinal’in evinde kalmak istediğini bildirmesi üzerine, evin çetelerin hüküm sürdüğü mahallelerin çok yakınında bulunması sebebiyle, BOPE bölgeyi temizlemekle görevlendirilir. Birim komutanı Yüzbaşı Nacimento ise hem yakında doğacak bebeği hem de henüz yerine geçecek birini bulamadığı için sıkıntılıdır. Bu esnada iki arkadaş olan Neto ve Andre polis olarak göreve başlamışlar, ancak beklediklerinden uzak bir manzarayla karşı karşıya kalmışlardır.
Oldukça başarılı ve gerçekçi bir suç filmi olmuş. Özellikle Hollywood filmlerinden gına gelenlere ilaç gibi gelecek. Cidade de Deus’da çeteler ve halk açısından bakılan duruma bu filmde polis gözünden bakılıyor.
http://www.imdb.com/title/tt0861739/

10 Kasım 2008 Pazartesi

ÇİZGİ FİLM KRİTİK: Dead Space: Downfall (2008)

Bir gezegendeki bir maden kolonisinde tuhaf bir antik “eser” bulunur. Kazı sonucu çıkarılan madenlerle birlikte bu eseri de almak üzere gezegene gönderilen uzay gemisi Ishımura, koloniyle temas kurmayı başaramaz. Kolonicilerin çoğu vahşice öldürülmüşlerdir.
Daha önce bilim kurgu filmlerinde, çizgi filmlerinde, romanlarında çokça işlenen bir konu gereksizce bir kez daha işlenmiş: Bir kazı yapılır, bir şey uyandırılır, insanlar ölür. Seyretmezseniz çok bir şey kaybetmezsiniz.
http://www.imdb.com/title/tt1267379/

8 Kasım 2008 Cumartesi

ÇİZGİ FİLM KRİTİK: Hellboy Animated: Sword of Storms (2006)

Açıkçası 2003 yapımı sinema filminden hiç hazzetmemiştim. Belki de beklentimin farklı yönde olmasından dolayıydı. O günden beri ne zaman Hellboy ismini duysam, hararetle kötülerim. Ancak bir arkadaşım animasyonlarının filmden daha güzel olduğundan bahsedince, hazır ikinci filmi izleyeceğimiz gün de yaklaşıyorken bir göz atayım dedim ve hiç de pişman olmadım. Bu yaklaşık bir saat on dakikalık çizgi filmde, Hellboy ve BPRD ajanları, eski bir Japon efsanesinde yer alan bir kılıcın peşine düşüyorlar.
Filmini sevmediyseniz bile bir deneyin derim.
http://www.imdb.com/title/tt0810895/

ÇİZGİ FİLM KRİTİK: Star Wars: The Clone Wars (2008)

Maalesef hiçbir yönüyle olmamış. Grafik teknolojisinin neredeyse film gerçekçiliğinde animasyonlar ortaya koyduğu günümüzde böylesi bir animasyon doğrusu gözü rahatsız ediyor. Karakterler Fox Kids, Jetix, vs gibi çocuk kanallarında yayınlanan, çocuklara yönelik çizgi film karakterleri kalitesinde. Sadece karakter çizimleri mi? Hikaye de mümkün olduğunca derinlikten yoksun bir yapıda. Bir buçuk saat boyunca izlediğimiz tek mevzu –sanki Star Wars evreninde anlatılacak başka bir konu yokmuş gibi- Jabba the Hutt’ın oğlunun kaçırılması ve kurtarılmaya çalışılması. Tamam, Klon Savaşları, SW evreni açısından önemli bir dönem ama daha dişe dokunur bir konu işle! Genişletilmiş Evren konusunda çok da detaylı bir bilgisi olmayan seyircinin bu filmden öğrendiği tek şey Anakin’in bir padawan’ı olduğu. Henüz izlememişseniz 2003 tarihli TV için hazırlanmış Clone Wars serisini izleyin. Bundan kat be kat keyifli.
http://www.imdb.com/title/tt1185834/

6 Kasım 2008 Perşembe

FİLM KRİTİK: The X-Files: I Want to Believe (2008)

Dizideki finalinde yaşanan olayların üzerinden on yıl geçmiştir. Scully bir hastanede mesleğini icar etmeye devam ederken Mulder izole bir yaşam sürmektedir. Bir FBI ajanının kayboluşuyla ilgili olarak FBI, Scully aracılığıyla Mulder’dan yardım ister. Özellikle Mulder’ın istenmesinin sebebi, kaçırılma olayıyla ilgili bir takım görüntüler aldığını iddia eden çocuk tacizcisi eski bir rahibin de olaya dahil olmasıdır.
Ortalama bir X-Files bölümünden bile daha sıkıcı bir öykü anlatılmış. Chris Carter bu filmin senaryosunu yazarken ne düşündü bilemiyoruz ama dizi boyunca yeterli ölçüde UFO teması işlediğini düşünmüş olmalı ki durugörü yeteneği üzerine gitmiş. Bir yandan da Tanrı’nın neden bir takım kötülüklere izin verdiği gibi çokça işlenmiş bir mevzuya değiniyor.Tabii her zamanki gibi Scully olaylara şüpheyle yaklaşırken Mulder “inanmak istiyor.” Filmi ancak dizinin sıkı takipçilerine öneririm ki onların da beğenip beğenmeyeceği meçhul.
http://www.imdb.com/title/tt0443701/

FİLM KRİTİK: Tropic Thunder (2008)

Bir grup ünlü oyuncu ve yeteneksiz bir yeni yetme yönetmen, Vietnam filmi çekmek üzere o bölgeye gitmişlerdir. Ancak yönetmen oyuncuların kaprisleri yüzünden bir türlü filmi çekemez. Sonunda onları tek başlarına ormana bırakıp doğal hallerini çekmeye karar verir. Ancak bir noktadan sonra işler gerçeğe dönüşür.
Beklediğimden daha eğlenceli bulduğumu itiraf etmem gerek. Özellikle yaptığı göndermeler, adı anılan filmler, vs ile güldürdü.
http://www.imdb.com/title/tt0942385/

FİLM KRİTİK: Don (2006)

Don, Hindistan başta olmak üzere tüm Asya’daki uyuşturucu trafiğini elinde tutan bir suç imparatorunun sağ koludur. Örgütü çökertmek isteyen bir polis müfettişi de Don’a olan benzerliğini fark ettiği; kutsal törenlerde, festivallerde şarkı söyleyen Vijay’ı onun yerine geçirmek için bir plan yapar.
Hint sinemasını hep abuk subuk şarkıların söylenip dansların edildiği filmlerden ibaret sanırız. Aslında bu filmde de bahsi geçen şarkı-türkü ve danslardan mevcut. Tüm bu tuhaflıkları göz ardı edebilirsek, ortadan enteresan bir biçimde güzel bir film var. Hem de iç içe birkaç konu birden işliyor: Polis-mafya çatışması, intikam öyküsü, ailesini yitiren çocuk, aşk hikayesi… Değişik bir şeyler izlemek isteyenlere tavsiye olunur.
http://www.imdb.com/title/tt0461936/