17 Nisan 2010 Cumartesi

AÇIKLAMA

Sevgili dostlar,
Bir takım özel hususlar sebebiyle bir süredir ne film izlemekten, ne kitap okumaktan, ne de müzik dinlemekten hiçbir keyif alamaz hale geldim. İzlesem dahi içimden bir şeyler yazmak geleceğini pek sanmıyorum. Dolayısıyla bir süreliğine yokum.
Hoşçakalın.

10 Nisan 2010 Cumartesi

ALBÜM KRİTİK: Hüseyin Altın - Hasret Akşamları (1986)

Arabesk aleminin popüler birkaç isminin yanında adı çok duyulmamış, underground kalmış bir sanatçı Hüseyin Altın. Özellikle meslektaşları gibi dinleyiciyi can evinden vurmak için üretilmiş şarkı sözleri yazmak yerine, çocukluğundan beri yaşamış olduğu acıları, perişanlıkları şarkılarında söz olarak kullanmış, tabiri caizse çekmediği acı kalmamıştır. Müzikal kariyerine 70'lerde başlayan, kendine has sesi ve yorumuyla dikkat çeken sanatçı 80'lerde altın çağını yaşamış, ancak oğlunun hastalığı nedeniyle 90'larda müzik hayatına son vermiştir. Bu albümüne de diğer albümlerinde olduğu gibi derin bir bunalım, acı, perişanlık ve terk edilmişlik havası hakim. Albümün geneli içerisinde öne çıkan parçalar albüme de adını veren Hasret Akşamları, Allah Büyüktür, Belli midir, Hatırladın mı. Türün takipçilerine ve bunalımlı ruh haline eşlik edecek şarkılar arayanlara ısrarla tavsiye olunur. Öyleyse tüm terk edilenler için gelsin:

"Dün gece meyhanede içerken dertlerime

Bir pınar gibi yaşlar dolunca gözlerime

Gezdim sabaha kadar gurbet sokaklarını

Son ümitle bekledim hasret akşamlarını"

6 Nisan 2010 Salı

FİLM KRİTİK: Pontypool (2008)

Karlı bir kış sabahı, kasabanın yerel radyo istasyonunda başlıyor film. Sabah programı normal seyrinde devam etmektedir. Bir süre sonra hava ve yol durumunu bildiren dışarıdaki muhabirlerinden kasabada ne olduğu belli olmayan bir takım olaylar çıktığı haberini alırlar. Konuyla ilgili detaylı bir bilgiye ve resmi açıklamaya ulaşamasalar da görgü tanıklarından öğrendikleri kadarıyla şiddet içeren olaylar salgın gibi yayılmaktadır. Bir tür virüs kasaba halkı arasında yayılmaktadır ve virüs insandan insana kelimeler vasıtasıyla aktarılmaktadır.

Film mükemmel derecede orijinal bir fikre sahip. Ancak bu fikri %100 verimli kullanmayı başaramıyor. Kötü bir film değilse bile bu denli güzel bir fikrin çok daha iyi kullanılmasını beklerdim. Fazla hareketli sahneler içermemesine ve filmin hemen hemen tamamı ufacık bir radyo istasyonunda geçiyor olmasına rağmen kesinlikle sıkıcı olmuyor. Hatta bu tek ve kapalı mekan kullanımı sayesinde filmin klostrofobik bir atmosferi oluyor. Değme zombi filmine taş çıkartacak ölçüde gerilimli.

http://www.imdb.com/title/tt1226681/

FİLM KRİTİK: Mum & Dad (2008)

Havaalanında temizlikçi olarak çalışmaya başlayan Lena, kendisiyle aynı işi yapan Birdie ve ağabeyi Elbie ile tanışır. Mesaileri geç saatte bitmektedir. Eve döneceği otobüsü kaçıran genç kız, yeni arkadaşının geceyi evlerinde geçirmesi teklifini kabul eder. Böylece sapkın bir ailenin eline düşer ve kendisi için işkence dolu günler başlar.

Daha önce de farklı şekillerde defalarca işlenmiş bir öykünün, orijinallikten uzak, vasat bir versiyonu. İçerdiği sert sahneler bakımından herkese göre değil.

http://www.imdb.com/title/tt1129428/

FİLM KRİTİK: The Final (2010)

Tipik bir Amerikan lisesinde başlıyor öykümüz: Popüler olup diğerlerini aşağılayan öğrenciler olduğu gibi; dışlanan, aşağılanan, ezilen tipler de vardır. Ancak bu okulun ezilenleri diğerlerinden farklıdır. Yıllardır çektikleri tüm bu dışlanma, aşağılanma, eziyetin intikamını almak için ayrıntılı bir plan yapmaktadırlar. Diş biledikleri tüm öğrencileri bir partiye davet ederler.

Fikir orijinal. Gençlerin lideri konumunda olanın uzun uzun yaptığı konuşmalar kimi zaman sıkıcı olsa da film genel olarak fena değil. Özellikle Audition’a gönderme yapılan sahne pek hoştu.

http://www.imdb.com/title/tt1390535/

3 Nisan 2010 Cumartesi

FİLM KRİTİK: Pintu Terlarang (2009)

Gambir genç bir heykeltıraştır. Eserleri çok iyi satılmakta, iyi para kazanmaktadır. Güzel bir eşe sahiptir. Ancak eşiyle paylaştıkları bir sırları vardır. Günün birinde sadece “Yardım et” yazan notlar almaya başlar. Önce bunu bir şaka zanneder. Fakat zamanla ciddi bir durum olduğunu fark eder. Gizemi çözmeye çalıştıkça daha çok gizemli durumla karşı karşıya kalır.

Dead Time: Kala’yı izlediğimden beri yeni filmini merakla bekliyor olduğum Endonezyalı yönetmen Joko Anwar’ın bu filmi, en az diğeri kadar enteresan bir konuya sahip. Şahsen tekrar tekrar izleyeceğim bir film olduğunu düşünmesem de son derece orijinal bir film. Hollywood filmlerine alternatif arayanlara önerilir.

http://www.imdb.com/title/tt1288645/

FİLM KRİTİK: Thirst (Bakjwi) (2009)

Gönüllü olarak bir hastanede çalışan genç bir rahip, sürekli ölen hastalarla karşılaştığı için insanlara yardımcı olabilmek istemektedir. Bunun için ölümcül bir hastalığın tedavisi için yürütülen bir araştırmada denek olarak kullanılmayı kabul eder. Bu deneysel tedavinin beklenmedik bir sonucu olarak bir vampire dönüşür. Ancak bundan sonra kana ihtiyaç duyuyor olması gibi, hayatında başka değişimler de olacaktır.

Başyapıtı Oldboy ile gönlümüzde taht kuran Chan-wook Park’ın bu yeni ve sıra dışı vampir öyküsü açıkçası beklediğimi vermekten çok uzaktı. Hatta yer yer oldukça sıkıcıydı. Sıra dışı bir vampir filmi izlemek isteyenlere Let the Right One In’i tavsiye ederim.

http://www.imdb.com/title/tt0762073/

ALBÜM KRİTİK: Svartsot - Mulmets Viser (2010)

Ravnenes Saga isimli ilk albümleriyle beni can evimden vuran ve yakın takibe aldığım Svartsot’un bu albümünden açıkçası pek de ümitli değildim. Zira ilk albümde vokalleri yapan Claus B. Gnudtzmann isimli arkadaş gruptan ayrılmıştı. Kendisinin vokali, Viking-Folk gruplarında alışılagelmiş scream vokalden ziyade brutal vokale yönelik olsa da kendine has, hoş bir yorumu vardı. Ancak görünen o ki yeni vokalist Thor Bager (ismi yeter) selefini kesinlikle aratmıyor. İlk albümde icra edilenin tıpatıp aynısı bir sound var bu albümde de. Çok güzel, çok tatlı kuzey melodilerinin yer aldığı şarkıların, kendinizi yer yer savaş meydanında, yer yer meyhanede hissetmenizi sağlayacak bir havası var. Albümü genel olarak beğensem de favorilerim Æthelred, Lokkevisen, Havfruens Kvæd, Højen på glødende Pæle, På Odden af hans hedenske Sværd, Laster og Tarv, Grendel. İlk albümü beğenenler muhakkak dinlesin. Ayrıca Viking-Folk Metal’den hoşlanan herkese şiddetle önerilir.

http://metal-archives.com/release.php?id=263924